İnsanoğlu, dünyayı durumuna ve sahip olduklarına göre idrak ve tarif eder. Bulunduğu konumun dışına çıkıp, ötekinin olanaklarıyla anlamak ve tanımlamak başka bakış açısı ve üstün çaba gerektirir.
Farklı düşünme, bilgi, görgü, olgunluk, beşeri konforlardan fedakarlık yapmayı gerektirir bu durum.
Bireysel ve toplumsal değişimin yasalarına uymayı ister insandan.
Değerlerinden bağımsız olabilmeyi gerektirir.
Sancılıdır bu hali yaşamak. Hem de çok sancılıdır.
Bugünkü dünya halini işte böyle bir hal içine girmeden anlamak mümkün değildir.
Bütün kıtalarda “huzursuzluk” sözcüğünün karşılayamayacağı acılar yaşanıyor. Hepsi de insanın insana yaptığı zulümlerin sonucu.
Bugün Hürriyet’te son dönemin başarılı gazetecilerinden Banu Şen’in haberini okudum.
Midilli’de, Avrupa’nın ortasındaki utanç kampı Moria’yı yazmış sevgili Banu.
Geçtiğimiz hafta İKÇÜ Medya ve İletişim Bölümünde radyo televizyon haberciliğini anlatırken özel haberden söz ediyordum. Bir öğrencim, “Bu konuda Banu Şen’i nasıl buluyorsunuz?” diye sordu.
Evet tam da son dönemlerde özel haberciliğe örnek verilebilecek gazeteci Banu Şen. Bu vesileyle meslektaşımı içtenlikle kutluyorum.
Çoğunluğu Suriyeli göçmenlerin dramını anlatıyor. Okumanızı öneririm.
Bu insanlar doğdukları topraklardan niye kaçıyor?
Çünkü ölmek istemiyorlar, çocuklarının yaşamasını istiyorlar. Bazıları sadece hayatta kalmak bazıları da daha insanca koşullarda yaşama umudu taşıyor.
Moria’da 5 bine yakın insan arasında Müslüman da var Hıristiyan da.
Siyasal ve düşünce tarihinin sayfalarına “karanlık dönem” diye yazılan ortaçağla kıyasladığımız zaman bugünün “aydınlığını” ne ölçüde savunabileceğimizi bir kez daha düşünelim.
Modern çağda insan aklının ürettiği her yeniliği güçlülerin, güçsüzlere daha acımasız silah olarak kullandığı gerçeğini göz ardı edebilir miyiz?
DİN İLE AKLIN MUKAYESESİ
Bugünkü yaşananlara din eksenli bakarsanız çok ama çok yanılırsınız. Hatta bütün dinlerin reddettiği, yasakladığı; Yüce yaratıcının, aynı hesap gününde (kıyamet) insanın insana zulmünü şiddetle cezalandıracağı vaadine rağmen niye böyle oluyor?
İnsanlığın bir hesaplaşma içinde olduğunu görmüyor muyuz?
Bu hesaplaşmayı kıyamete bırakmak istemeyen akılsız fanilerin, sahip olduğu gücü yaratıcının kudretinden üstün görme yanılgısı sonsuza dek sürecek mi?
Daha pek çok soru yöneltilebilir. Cevabı da belli…
Ağır bir imtihan veriyor insanoğlu. Sahip olduğu maddi gücü, sonsuz kudretten üstün görme körlüğü…
Yakınımıza bakalım. Suriye’den kaçıp Türkiye’ye sığınan milyonlarca insanın halini görüyoruz.
Suriye’nin çoğunluğu Müslüman, yöneticileri de…
İslami terminolojiye göre, “darü’l islam” kabul ediliyor bu ülke. İnananların kendini emniyette gördüğü yer (!).
Dârül islâm, "Müslümanların hâkimiyeti altında bulunup yine Müslümanların emn (emniyet) içinde yaşayarak dinî vazifelerini ifa ettikleri yerlerdir" diye tanımlanır.
Müslümanlar ile aralarında müsalâha (sulh, akit) bulunmayan gayri müslimlerin hâkimiyeti altında bulunan yerler de dârül harp diye tarif edilir.
Peki bugün Midilli örneğinden yola çıkarak bakalım. Çoğunluğu Müslüman bu insanlar niye darü’l harp olarak nitelendirilen Hıristiyan ülkelere kaçıyor?
Sadece Türkiye mi darü’l İslam?
Evet böyle bakınca Türkiye’de, sadece bu topraklarda insanca yaşıyorlar. Kendilerinin, çocuklarının geleceğini güvende görüyorlar.
Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’deki mücadelesi her yönüyle kıymetlidir.
Gelecekte daha büyük insanlık dramlarının yaşanmaması için… Sadece Müslümanların değil, bu coğrafyada bütün inanç mensuplarının dini çatışma haline getirmeden inandıklarını yaşamaları için…
Ülke yönetiminin dârü’l islâm olduğunu iddia eden sözde Müslüman liderler, halkını darü’l harp dediği ülkelere hicret etmek zorunda bırakmaması için Afrin harekatı değerlidir.
Dünyaya bir de bu cepheden bakmak lazım.
Bugüne doğru bakış açısı geliştirip anlamadan, geleceği tayin etmek büyük hatadır.