Konu kentlerdeki parklar…
Kusursuz bir park gördünüz mü?
Yanıtınız “evet” ise yazımı sonuna kadar okuyun.
Eğer “hayır” diyorsanız mutlaka…
“Vandal” genel anlamda eski kültür ve sanat anıtlarını yakıp yıkan, bunların değerini bilmeyen kimseler için kullanılır.
Özel olarak miladın başlarında Roma İmparatorluğu ile yaptığı savaşlarda acımasızlığı ün salan Doğu Germen halkına verilen ad...
Kentlerin parklarındaki tahribatı yapanlara Vandal sözcüğünü kullanmanın ağır kaçtığını düşünmeyin. İki anlamı da kapsıyor.
Park çevrelerinin temel işlevi, doğa havası, çocuklar için oyun alanı, spor aktiviteleri, sanat ve topluluk etkinlikleri, arkadaşlarla buluşma gibi sosyal olanaklar sunmaktır.
Bizim çocuk parklarına bakalım; her an kaza, yaralanma olabilecek durumda…
Zeminler çoğunlukla beton, oyun aletlerinin en hafif kusuru vidası çıkmış, hangi yönde sallandığı belli değil. Zincirleri kopmuş, oturma yerleri kırık, kaydıraklar ve diğer plastik aksamlar bir yerinden tehlikeli şekilde açılmış, kirli ve bakımsız.
Spor yapılsın diye konulan aletlerin yarısı bozuk, kalanına da kir ve pastan dolayı dokunmak istemezsiniz.
Oturma grupları, oyun ve spor aletlerindeki yazıları okurken yüzünüz kızarır. Mahallenin kızını iffetsizlikle suçlayan, adını verdiği arkadaşlarına hakaret ve argo içeren küfür mesajları… Hepsinde kesici ve delici alet izleri…
ÇAĞDAŞ VANDALLAR!
Bu yapılanlara Vandal demekten daha başka nasıl ad bulunabilir ki… Vandallık, vandallığı körükler. Bir yerde yazı gören devamını getiriyor. Bıçak darbesi alan bir oturma grubuna yenileri ekleniyor.
İlk darbeden sonra çaresini bulmak belediye görevlilerin işi değil mi?
Olumsuzluklar bununla sınırlı değil. Köpek gezdirenler de çocuk parklarında dolaşıyor. Hayvan ihtiyacını gideriyor, sahibi bırakıp gidiyor. Çocuklar üzerine basıyor. Sahibini uyarırsanız, insanlık dışı tepkiyle karşılaşıyorsunuz.
İddia ediyorum; Belediyelerin park ve bahçeler müdürlükleri bu işin nasıl yapılacağına dair fikir sahibi değil.
Bir iddiam da belediyeler ideal parkı yapsaydı, park kullanma kültürüne sahip olmayanlar da oraya uyumlu davranamayacak.
21. Yüzyılın başında çevre bu kadar bozulmadığından kentleri yeşillikler kuşatıyordu.
Çocukluğumun bir bölümünün geçtiği Denizli’nin merkezinde sebze meyve yetişir, piknik yapılırdı.
Aydın’da incir ve zeytin ağaçları kentin her yerini kaplıyordu.
İzmir’in 80’lerden sonra sürekli bozulan halini düşünmek bile üzücü…
Parklar, pozitif çevresel kalitenin işaretleridir. Park ve onu çevreleyen alanlar, insanlara doğayla baş başa kalma fırsatı sunmalarının yanı sıra, oyun oynama, paten kayma, yürüyüş yapma gibi fiziksel aktivitelere, sanat ve topluluk olayları gibi kültürel aktivitelere, arkadaşlarıyla toplanmak gibi sosyal aktivitelere katılma olanakları verir.
Böylece parklar insanların doğal ve sosyal çevreyle iletişimlerini sağlar.
Pekiyi siz hangisine tanık oldunuz?
KAMU HİZMETİ
İyi niyetli girişimleri görmezden gelmek haksızlık olur. Ancak kent park diye coşkuyla yapıp kendi haline bırakmak nedir?
Kent parklar, içinde yer alan bitkiler, toprak, su, hava, renk ve koku, mevsimler, ziyaretçilerin görünür ve duyumsal deneyimleri bir araya gelerek hayat bulur.
Parklar ve açık alanlar kamu hizmeti sunar. Hangimiz bu kamu hizmetini alıyoruz?
Sosyal, sağlık, eğitici, çevresel ve ekonomik faydaları sağlayamadığınız bir yere park veya meydan diyemeyiz. Olsa olsa insanları oyalamadır.
19. yüzyılda değişik kıtalarda tasarlanan ilk formal parklara bakalım.
New York’ta Central Park örneğinde olduğu gibi kent yaşamının yoğunluğu ve kirliliği gerçeğine zıt olarak pasif ve güzel alanlar olarak planlanmış. Daha sonraları önemli toplanma yerleri haline gelmiştir.
Park alanları tasarımı yapılırken, hitap edilecek yani faydalanacak toplulukların ihtiyaç ve istekleri dikkate alınmalı. Topluluğun özellikleri, park planlaması ve düzenlemesini geliştirmek için atılacak adımlar sonra gelir.
Central Park örneğini özellikle verdim. Benzerini ülkemizin herhangi bir kentine kursanız ne olur?
Sahip olduklarımıza bakın, ne olacağını anlarsınız.
Birincisi yapan kurum, olduğu gibi bırakacak, ikincisi Vandalizm hareketi başlayacak.
Kentsel incelemeleriyle tanınan Kanadalı kadın gazeteci, yazar ve aktivist Jane Jacobs, parkların içinde yaşayan insanların tutumundan, yakın çevrelerinden beslendiği gerçeğine vurgu yapıyor.
Jacobs parkların olduğu yerlerde insanların olmadığından, insanların olduğu yerlerde de parkların olmadığından şikâyet etmektedir.
Demek ki, dünyanın her yerinde insanın mayası aynı. Ancak o mayayı neye dönüştürdüğünüz önemli.
Ceza bir karşılıktır. İyi veya kötü… Bizde parklarda görevi olmadığı halde çöp toplayan vatandaş görüyoruz, teşekkür bile etmiyoruz.
Yerlere çöp atıp parkları kullanılmaz hale getiren vandallara hak ettiği cezayı vermiyoruz.
Kısacası parklar sahipsiz gibi görünüyor.
Bitirirken aklıma geldi. “Başlık neydi öyle” diyebilirsiniz.
Merhum şair yazar Cahit Zarifoğlu’nun sözü işte tam olarak halimizi anlatıyor.
“Böyle bir çağın insanı olmak imtihan olarak hepimize yeter.”