ÇIBAN BAŞI
Malum vücudun herhangi bir yerinde bir çıban çıktığında, ninelerimiz, annelerimiz çıbanın başını yok etmek için çeşitli nebati ürünler karışımı ile hazırladıkları merhemleri sürerlerdi..
Sonralar, ilaç icad oldu…Kimi merhem dedi, sonraları adı JEL’e dönüştü..O yetmedi iş neştere kadar uzadı…Yani çıban başını yok etmezsen, çıban vücudun o yerini kendine mekan tutar uzun müddet, keyfine bakar….Kendi keyif alır ama üzerindeki vücud acı çeker….
Sosyal olaylarda da bu böyledir…..Çıban başı…Derler ya….
Devleti ilgilendiren olaylarda da bu böyledir….Çıban başı..Derler ya….
Çıbanın başını kökünden yok etmezsen yine ninelerimizin dediği gibi için için işler o yara…..
İçin için işletmemek insanın kendi elindedir..Ya da devletin…Çıbanın başını kopartacaksın…Bazı çıbanlar bir iki başlı olabilir………Ne var ne yok kopartacaksın başını….
Tıp literatüründe de böyledir…Tarih kitaplarında da…..
Kopartmadığın takdirde, o çıbanın mikroplu irini vücuda yayılır….Acı büyür…
HASAN ARSLAN, JEOFİZİK VE SAĞLAM BİNA
Dün, Altınoluk Beldemizden İnşaat Mühendisi dostum Kemal Acar, aradı..Zeytinli Belediye Başkanı Hasan Arslan’ın olası deprem öncesi beldesindeki binaların sağlamlık etüdlerini başlatacağına dair yayınlanan habere teknik bir uyarı önerisi getirdi..
Başkan Arslan’ın oluşturduğu ekibin tamamen jeofizikçilerden oluştuğunu, bu bilim dalının yeraltı
teknik konulardan sorumlu ve bilgi birikimine sahip olduklarını söyledikten sonra, bu ekipte İnşaat Mühendisi kadrosunun ağırlıkta olması gerektiğini söyledi…Gerekirse ben ve arkadaşlarım gönüllü olarak bu ekipte hizmet vermeye hazırız diye de ekledi…..
Haberin yayınlanmasının üzerinden bir hafta geçti..Gözümüzden kaçan gerçekten çok ince nüansı olan bir eksikliği dile getirmiş oldu…Teşekkür ediyorum Kemal Acar’a…Başkan, Hasan Arslan umarım dikkate alır.
VALLAHİ BERABER YAZMADIK…
28 Aralık Çarşamba günü yayınlanan yazımın sanki fotokopisi, ya da benim yazım onunkinin fotokopisi fark etmez..Her yol Ankara’ya çıkar..
Hürriyet Gazetesi Köşe yazarı M. Y. YILMAZ’ın aynı gün yayınlanan yazı ile TEL-TEL imzalı yazıyı beraber sizlerle paylaşıyorum…. Demokrasiyi takdimimdir….
NE YAZIK Kİ DEMOKRASİ FALAN YOK (M. Y. Yılmaz)
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Şiddet içermeyen tüm düşünceler özgürce ifade edilecek” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da benzeri bir özgürlük tanımı var: İçeriğinde şiddet, direniş veya silahlı başkaldırıya teşvik ve kin söylemi olmadıkça her düşüncenin özgürce ifade edilmesi gerekir. Bu gibi düşüncelerin ifade edilmesi suç sayılamaz!
Başkan böyle söylüyor, Türkiye’de mahkemelerin kararlarını verirlerken uymaları gerekenAİHM içtihadı böyle diyor, ama uygulama bunun tamamen tersi.
Şu anda 100’e yakın sayıda gazeteci tutuklu olarak yargılanıyor. Bazıları için daha iddianame bile yazılmadı, ne kadar tutuklu kalacaklarını kimse bilmiyor.
İddianamelere ve sanıkların savcılıktaki sorgularına bakınca görünen şey de sadece “o haberi niye yazdın, bu haberi neden yayımladın, o kitabı sen mi yazdın, şu fotoğrafı sen mi çektin?”den ibaret!
O haber ya da kitaplar ile şiddet arasında nasıl bir doğrusal ilişki bulunduğu ortaya konulmamış, konulamamış.
Böyle bir ülkede demokrasinin varlığından söz edebilmek mümkün mü?
DÜŞÜNCENİN, DÜŞÜNCESİ (28 Aralık Çarşamba / TEL TEL)
Başbakan Yardımcısı ATALAY, “Şiddet içermeyen tüm düşünceler özgür olacak.” Yeni demokrasi paketinin en önemli maddesi bu olacakmış... O halde bu yasa düzenlemesi olana kadar TÜRKİYE’de, demokrasiden ve özgür düşünceden bahsetmek abesle iştigal demek olmuyor mu?
Daha üç beş gün öncesine kadar, kabinenin tüm bakanları çıktıkları her kürsüde “Türkiye hukuk ve demokrasi ülkesidir” demediler mi? Dediler ve demeye devam ediyorlar...
Gelgelelim, yukarıda Başbakan yardımcısının cümlesi CAK’la bitmiyor mu? Bitiyor...
Olmayan bir objeyi varmış gibi göstermek hangi kurallara uymaktadır?
Yine yukarıdaki cümleden yola çıkarak, sadece düşünce suçundan kodese atılanlar, bu yeni düzenlemenin Devlet Gazetesinde yayınlandığı gün serbest kalacaklar mı?
Sadece, düşünce suçundan kodese atılanların, bu uğradıkları mağduriyetleri sonucu devlet “biz bugüne kadar ülkeyi anti demokratik yasalarla yönetiyorduk” cümlesi ile günah çıkartacaklar mı?
Yoğurtcu, yoğurdum ekşi demediğine göre, sadece düşüncelerinden ötürü içeride olanların popolarıa bir başka suç eklenmeyeceğini kim garanti edebilir.....Garanti belgesi olmayan bir ürün tüketiciye daima zarar verir, değil mi ya?
Öğrenciler, sadece pankart açarak yürüyüş yapsalar dahi acımasızca dövülmekteler... Bu fotoğraflar rafa kalkacak mı?
Sözler ve kitaplara yazılanlar lafta mı kalacak, yoksa gerçek bir demokratik ülke gibi uygulanacak mı? Ben karamsarım...Başbakan Yardımcısının CAK’la biten cümlesine inancım yok.
Halen uygulanmakta olan düşünce özgürsüzlüğü nedeniyle kodese alınan insanlar “hangi hukuk” kuralları çerçevesi içinde alınmışlardır...Başbakan Yardımcısının yukarıdaki cümlesi açık seçik bir itiraftır ama, açık ve seçik ifade edilmemiştir... Hakim ve savcılar da bu hukuksuzluğu kabullenmiş olmuyorlar mı?
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının “tam bağımsız Türkiye” sloganları nedeniyle idam edilmişlerdir.
Bu slogan bugün de atılmaktadır... Başbakan Yardımcısının CAK’la biten açıklaması sonucu, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına İADE-İ İTİBAR hakkı verilmesi gerekmemekte midir?
ÖLENLER, ÖLECEKLERİN GARANTİSİDİR….
Eski din ulemalarının ifadesi ile “ÖKÜZ BAŞANI SALLADI” diye tanımlanan zelzele- deprem-Van’da onlarca can aldı…Ertesi gün bizim iktidar ordusu oraya çıkartma yaptı… Türk halkı bir dilim ekmeğini paylaşarak oraya gönderdi..3’ncü yaşına giren depremzedeler hala çadırlarda..O çadırlarda haftada bir soba devrilmesinden yangın çıkıyor..Enkaz altındaki 644 hemşerisi ile buluşuyor…
Devlet, yüzünü batıya döndü…Sarko ile muhabbet-Erdoğan’ın neşter yemesi-Dersim katliamı değil mi muhabbeti….Paralı, parasız yatılı (pardon esas duruş) Türkiye’nin yaşam felsefesi budur..Daha doğrusu iktidar olmanın özelliği..Bunlar akşam kafalarını yastığa koyar koymaz başlarlar dua etmeye. “Rabbim yarın sabah çok önemli bir konu ile uyanmamı nasib eyle”….Her yeni konu bir saat öncekinin üzerine ölü toprağı serper…Yani ÖLENLER ÖLECEKLERİN GARANTİSİDİR…….
DÜŞÜNCENİN BİTTİĞİ YER
Keşan müftüsü fetva buyurmuş…
“NOEL BABA, adam gibi adam olsa idi baca ve pencereden girmez, kapıdan girerdi.”
Nasreddin Hoca’nın türbesinin kapısı yok a be müftü bey kardeşim…Keşan’lı ALİ’ye sor inanmazsan.
ÇÜŞ
KODESTE yer ayırın, 10 kişi için daha rezervasyon yaptırılmış.
Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve 9 kişi, Ergenekon davasını etkilemekten misafirhaneye bekleniyormuş…
İZZET GÜNAY
Sevdiğim bir meslekdaşımız..Baktı ki gazetecilikte geçinecek para yok, attı kendini sahnelere..
En iyisini yaptı bence..Davudi sesi sahneyi ve salonu doldurmakta….Arada bir de haber çatlatır yürütür gemiyi…Yaşam mücadelesidir bu….Kimse eleştirmeye falan kalkışmasın…
BÜYÜTEÇ
1-Akçay Belediyesi sokaktaki taş toprak katkı parasını ADİL olarak almıyor diye çok şikayet var..
“Verelim ama dengeli ve adil olarak alınsın” diyor insanlar..
2- Akçay, top sahasının yanında ya seyyar, ya sabit kenef yapın yahu. Etraf ev dolu millet.
Ne kadar sallarsan salla, dona düşer son damla. Orta oyununu seyretmeye hergün mecbur mu?
KULAĞINIZDA KÜPE OLSUN
Cambaz ipte, balık dipte gerek.
DEYİM