TDK’da, "kavuşma, birleşme, bitişik olma" şeklinde Osmanlıcadan çeviri yapılmış. Neden Osmanlıcasını kullanıyoruz? “Sorma ne haldeyim” şarkısı aklıma geldi. Neyse, ŞARA mıdır, COLONİMİDİR, her ne menem kişi halen dünyada ve ülkemizde terörist listesinde kayıtlı. Hal böyle iken, bu adama özel uçak gönderdik ve Ankara’ya getirdik. Kapıda karşılayıp ağırladık. Tarifeli uçakla gelebilmek için parası yok demek ki ama Perşembe günü ulusal gazetelerimizde kolundaki saat, dünyaca ünlü Patek Philippe, kullandığı fotoğrafıyla yayımlandı. Ülkesinde halk perişan. Sokaklarda yatıp kalkıyorlar, ne yedikleri belli, ne içtikleri... Mesela Filistin’in ünlü bir lideri vardı, Yaser Arafat. O da pahalı ürünlere meraklıydı, dünyanın en pahalı parfümünü kullanıyordu.
Gelelim yazımın başındaki kelimeye: İLTİSAK. Bu tanım yüzünden ülkemizde sayısını bilemem ama oldukça yüklü sayıda insan terörle iltisaklı diye kodese tıkıldılar. Ana muhalefet dahil köşe yazarları da bu konuya değinip, terörle iltisaklı olarak cezaevinde olanların salıverilmeleri konusu dile getirilmedi.
Öte yandan binlerce çocuk, yaşlı ve askerimizin katiline bugün “sayın” diye hitap ediliyor. Apo’ya sayın diyenler de hapise tıkılmıştı. Onların da salıverilmeleri gerekmiyor mu? Bir AKP’li siyasetçi pahalı saat kullanıyor diye günlerce basın diline dolandı. Ama bugün haklı çıktı. O kişi bugün basın açıklaması yaparak, “Terörist başı Şara’nın 130 bin dolarlık saatini görmüyorlar ama benim saatimi dillerine doladılar. Özür bekleme hakkım vardır,” deme hakkı yok mu?
Lüks Ofis
Geçtiğimiz gün Edremit Belediye binasının yan uzantısındaki Büyükşehir kısmına Yurt Yıldırım’ın hatırını sormak adına bu kesime gittim. Aneyy! Ne göreyim, neredeyse, Grammy ödüllerinin verildiği salondaki kırmızı halı eksik. Ne lüks, ne şatafat... Anladık, büyükşehir yönetimini Edremit’te temsil ediyorlar ama kardeşim, kusura bakmayın aklıma gelen bir söze değinmeden edemem, valla… “Ayranı yok içmeye” denir ya... İstanbul’da holding yaşamımda çok dostluklar edinmiştim. Bunlardan biri de Karaköy'deki Banco di Roma Bankası müdürüydü. İzmir doğumlu Antonio idi. Ara sıra kahvesini içmeye giderdim. Yukarıdaki şatafatlı belediye birimini görünce aklıma düştü. Banco di Roma'da lüks görmedim. Tüm masa, sandalye ve koltuklar ahşap, Venedik modeli denen tipten… Mazrufa değil, zarfa bakıyorlar yani… Bu lüks ofiste elbette işinin ehli personel vardır dedim ama sorgulamaya başlasam, kim kimin torpillisi ortaya çıkar diye vazgeçtim. Edremit arıtması geldi aklıma, para yokluğundan yenisinin yapılmasından vazgeçilmişti ya… Yine bir hatıram aklıma düştü; yüksek gazetecilik okulunu bitirip Milliyet gazetesinde stajımı yaparken rahmetli Sakıp Ağa, yıl sonu bilançolarını toplar, başarılı olan bilançonun imza yetkilisini ödüllendirir ve bir üst kademeye atarmış. Başarısız olanı telefonla arayıp, “Agam, bugün kahveni içmeye geliyorum,” der. Kahvesini içtikten sonra, “Agam, bu masa bana lazım,” diyerek kibarca istifanı ver dermiş. İstifa dedim de yangın aklıma düştü. Pişmiş kelle tanımıyla hala o masada oturanlar yani…
Yorumlar
Kalan Karakter: