FERDİ TAYFUR…
Bizim jenerasyon arasında bazılarımız, arabesk ya da daha hafif değimiyle fantezi müziği için için dinlerdik.
Çünkü yabancı pop müziğin revaçta olduğu yıllarda pek çok arkadaşımız bu müzikleri dinleyenleri adeta dışlarlardı.
Kendileri pizza yerken, biz acılı arabesk müziği dinlersek bir anlamda “Lahmacun Çocuğu” olarak nitelendirilirdik.
Kız arkadaşlarımız da genelde arabesk dinleyenlerden uzak durmaya çalışırdı.
Sırf bu yüzden flört ettiğimiz kızların yanında; Phil Collins, Modern Talking, Abba, Michael Jackson, Sandra Kim, George Michael şarkıları dinler ve istemediğimiz halde zamana ayak uydurmaya çalışırdık.
Bu yüzden de bizler; Orhan Baba, Müslüm Baba tabiî ki Ferdi Abi’ye olan hayranlığımızı çoğu zaman gizlice yaşadık.
Genelde herkesin uykuya daldığı gece saatlerinde veyahut meyhane köşelerinde. Hatta ev ahalisine bile çaktırmadan giderdik o damar şarkıların götürdüğü diyarlara…
Ha aramızda inatla bangır bangır bu müziği ulu orta dinleyenlerde vardı. Ama onlara da “Kıro, Keko, Maganda” gibi sıfatlar yakıştırılıyordu her defasında.
***
Aradan yıllar geçti, ülkemizin jet sosyetesi bile Müslüm Baba dinler oldu.
Zaman içerisinde Orhan Baba, bestelerinde en iyi melodileri ustaca kullandığı için TBMM’den ödül bile almayı başarmıştı.
Bir anda bizlere “Acılı arabesk ve Lahmacun Çocuğu” diyenler, Orhan Baba’cı ve hızlı arabeskçi olmuşlardı.
Ferdi Tayfur’a, “Eşek gibi anırıyor” diyenler, bugün bir numaralı “Ferdi’ci” olabildiler mesela.
Klasik müziğin dev isimleriyle yaptığım röportajlarda, arabesk müziğe adeta savaş açan iddialı sözler sarf eden sanatçı kesiminden çok ciddi bir kitle, bugün adeta tornistan yapmış durumda.
Hatta dindar kesimin içinden de çok ciddi bir topluluk arabesk müziğin keman iniltisine ve aksak temposuna lanetler yağdırabiliyordu bizim gençlik yıllarımızda.
Ferdi Abi, Gülhane konseriyle hayran rekorları kırarken; bahsettiğim tipler halen daha bu müziği dinlediğimiz için bizim kuşağa adeta “tu kaka” yapmaktan geri kalmıyordu.
Ama adeta inatla; önce Bergen, sonra da Müslüm Baba’nın ölümünün ardından onların hayatlarını anlatan biyografik filmleri milyonlarca insanı sinemalara akın ettirmişti.
****
Yüz felci geçirdiği için uzun süre kamuoyundan uzak kalmayı tercih eden ve 3-4 yıl önce TBMM girişinde Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan’a “Sigarayı Bıraktım” şarkısını seslendirdikten sonra bir daha da sesini duymamıştın Ferdi Tayfur’un…
Geçtiğimiz Cumartesi günü Tayfur’un cenazesine katılanlar da benim jenerasyonumun birer temsilcileriydi.
Sanat dünyasından birkaç ünlü ile Devlet Bahçeli ve birkaç siyasi liderin dışında Ferdi Abi’nin cenazesinde pek kimseyi göremedim televizyon ekranlarında.
Vefasızlık nedir çok iyi bilirim de, daniskasını o gün Barbaros Hayrettin Paşa Camii’nde gördüm.
Çocukluğumuz ve gençlik yıllarımızın acılarını, çaresizliklerini ve ezilmişliklerinin tercümanı olan Ferdi Tayfur, kendi şarkılarıyla uğurlanmıştı son yolculuğuna.
Ne yalan söyleyeyim ben, “Koskoca Ferdi Tayfur hayatını kaybetti. AKM ve cami avlusunun yanı sıra cenazenin geçeceği güzergâh dolup taşar ve cenaze karanfil yağmuruna tutulur” diyordum kendi kendime.
O camii avlusunun insan seliyle dolup taşmasını beklerdim ama beklediğim gibi olmadı.
Ülkemizin ileri gelen simalarıyla, ünlülerin büyük bir bölümü sosyal medya hesaplarından yayınladıkları bana göre samimi olmayan ifade dolu mesajlarla yetinmişlerdi Ferdi Tayfur’un ardından.
Ama cenazeye gidemeyip, töreni ekran karşısında izleyen milyonlar daha samimiydi.
Cenaze töreni sırasında ekran başında Ferdi Abi’nin ruhu için gözyaşlarıyla Fatiha veya Yasin okuyan ağabey ve teyzeleri gördüm mesela…
Duygularına tercüman olan usta sanatçı için yapmacık olmadan, sadece içinden geldiği gibi davranan ve O’nun yoksunluğunu derinden yaşayan o tertemiz yürekli yurdum insanına selam olsun…
Uğurlar olsun Ferdi Abi…
Pek çoğumuzun hayatında bıraktığın derin izler için sana sonsuz teşekkürler.
Asla unutulmayacaksın.
Ruhun şad olsun…