1- İlk oturuşta oturmayan ne yapar?
Oturmaz, geri dönmez. Dördüncü rek'atde secde-i sehv yapar.
2- Kasiyerim. Bazen beş, on kuruş çıkmadığı oluyor. Müşteri bırakıp gidiyor, veremiyoruz. Bunların yüz liraya bile ulaştığı oluyor. Bu fazlalıkları fakire versem olur mu?
Oradan alma yetkisine sâhib değilsiniz. Kasada eksik çıkmış olsa, cebinizden ödersiniz. Patronunuz, (Eksik çıktığı zamân ödersin, fazla çıktığı zamân alır, gidersin) diye yetki verirse, alabilirsiniz. Verilmediği müddetçe alamazsınız.
3- Kötülük edene beddua edilir mi?
Beddduâ edince elinize ne geçecek? Zaten kötülük eden cezâsını çekecek. Biz, Allahü teâlâya havâle edelim. Hayır duâ edemiyorsak bile bedduâ etmeyelim. Nefsimize ağır gelip, yaptığımız bedduâya lâyık olmazsa, bu sefer bize gelir. Allahü teâlâya havâle edersek, mesele kökünden hâl olur.
4- Namâzsız oruç olur mu?
Oruç farzı yerine getirilmiş olur. Namâz kılmyana, (Sen namâz kılmıyorsun, oruç da tutma!) denmez. (Ne güzel oruç tutuyorsun. İnşâallah namâza da başlarsın) diye teşvik etmelidir. Oruç tutma vebâlinden kurtulur, namâzı kılmayınca onun hesâbını verir.
5- Televizyonlarda konuşanlar, ayrı gayrı, acayip şeyler söylüyorlar. Bu niye böyledir?
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarını baz almadıkları için, yanî ölçü almadıkları için, kendilerini beğendikleri için, kendi nefslerinden konuştukları için böyle ayrılıyorlar. Kendilerini de, dinleyenleri de helâk ediyorlar.
Burhâneddîn Tirmizî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyorlar ki: İlmiyle amel etmeyen âlim, itâatte bulunmayan bilgisizden beterdir. Hiç olmazsa ilmi olmayan; Bilseydim böyle bir iş yapmazdım. der.