1- Bir kart sistemi varmış. Kişi üye olduktan sonra altına üye kaydediyor ve altındaki kişiler alış veriş yaptığında bu kişiye de prim veriliyor. Dinimizce bu uygun mudur?
İnsanları kandırmak değil de, faydalı bir şey oluyorsa, satış yapılıyorsa, eleman temin ediliyorsa, bu eleman temin etmenin karşılığında ücret tahakkuk ettiriliyorsa, insanları aldatmamak, dolandırmamak kaydı şartıyla bir şey denmez.
2- 26 yaşındayım. On senelik kaza borcum var. Sünnetleri terk etmeye de kıyamıyorum. Bu konu hakkında bilgi verir misiniz?
Hayatınızda kaç tane sünneti tatbik ettiğinizi veyâ terk ettiğinizi biliyor musunuz acâba? Sünnet yerine kaza kılmakla sünnetler terk edilmiş olmaz.
3- Müslümanlar arasında niçin gruplaşma var?
Osmânlı, Selçuklu asırlarında medreseler vardı, islâm âlimleri vardı. Gerçekten âlim yetiştiriliyordu. Şimdi yetişen veyâ yetiştirilen kimse kendisini allâme-i cihân zannediyor ve Ehl-i sünnet âlimlerinden nakli esâs almıyor. Tabiî bu, âhir zamanın hususiyeti ve özelliğidir. Daha önce, Allahü teâlâ müslümânlara çok büyük ni'met ihsân etmiş. Medreseleri ile, ilim yuvaları ile çok âlim, evliyâ yetişmiş. İnsanlara rehberlik etmişler. Şimdi onlar yok. El yordamı ile de kendisine göre yetişenlere de mâni olmak için, mezhebsizi, zındığı, itikâdı bozuk olanları devreye girmiş ve dedelerinin yolunda olmaması, Ehl-i sünnet itikâdı olmaması için elinden geleni yapmışlar.
Bir kimse, Kur'ân-ı kerimi açar, âyet-i kerimelere manâ verirse, bu kimse (Ben Ehl-i sünnetim) dese de üzerine çizgi çizilir. Ehl-i sünnet âlimlerinin takip ettikleri bir yol var. Buna usûl denir. Âyet-i kerimeler hadîs-i şerîflerle açıklanmıştır. Hadîs-i şerîfler de mtlak müctehidler tarafından açıklanmış ve izâh edilmiştir. Dolayısıyla bu silsile takip edilmediği müddetçe, doğrudan doğruya Kur'ân-ı kerime geçilirse, muhakkak hatâ edilir. Hadîs-i şerîfleri okuyup manâ verilirse, orada da hatâ edilir. Müctehid âlimlerin açıkladıklarını alıp nakletmesi gerekir.
(Âyet ve hadîs varken başka şeye bakılmaz) diyen, İmâm-ı a'zam hazretlerini sildi attı. Hatta eshâb-ı kirâmı sildi attı. Onun için de Ehl-i sünnet âlimlerinin ve Ehl-i sünnet itikâdında olanların usûlü, Âyet-i kerime ve hadîs-i şerifleri okuyarak ona manâ vermek değildi. Onlar açıklanmış, kitâplara yazılmış. Gruplara ayrılmaması için, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarına müracaat edip, oradan nakli esâs alması lâzımdır.
Mezheb mi vardı? diyene aynı soruyu biz soruyoruz, (Kitâp bir, hadîs-i şerîf bir, o zaman bunlar niye ayrı ayrı konuşuyorlar?) Dört tane mezheb var, şu anda dört yüz tane ağız konuşuyor. Hangisine uyacağız? İmâm-ı a'zam hazretleri ve onun yolundakiler rehber edinilmedikçe, bu tefrika bitmez.
4- Cenaze başında konuşma yapıyorlar, sonunda da (Merhumu ebedi istirahatgahına gönderiyoruz) diyorlar. Bu söz doğru mudur?
Cenâzenin başında böyle konuşma yapılmaz. Bid'atdir, câiz değildir. Kim olursa olsun, cenâzenin başında konuşma yapılmaz. Götürülür, cenâze namâzı kılınır, oradan kaldırılır, götürülür defn edilir, duâ okunur. Başka bir şey yok.
Dünyâ nasıl geçici bir konaksa, kabir de, mahşer de geçici birer konaktır. Ebedî olarak kalınacak yer, Cennet veyâ Cehennemdir. Hadîs-i şerîfde, (Kabir, ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir, veyâ Cehennem çukurlarından bir çukurdur). Adamı övüp duruyorlar, ama îmânsız gitti ise nasıl feryâd-ı figân ediyor.. Ama duyan yok tabiî.
5- Bazı kimseler, Allahü teâlânın Peygamber Efendimizi özenerek yarattığını söylüyorlar, doğru mudur?
Düşünüp de yaratmış, özenerek yaratmış, çok iyi tasarlamış kelimelerini Allahü teâlâ için kullanmak çok büyük tehlikedir, küfründen korkulur.
Allahü teâlâ, Resûlullah “sallallahü aleyhi vesellem” efendimizi kendisi övüyor, (Levlâ ke lemâ halaktül eflâk), (Seni yaratmasaydım, bu kâinatı yaratmazdım). Ondan sonra Ehl-i sünnet âlimleri öyle güzel övüyorlar ki, Allahü teâlâ yarattığı mahlûklar içerisinde onlara vermediği bütün özelliklerin, güzelliklerin hepsini Ona ihsân etmiştir. Böyle demek varken, (Özenerek, bezenerek yaratmış) denir mi? Nakli esas almayan, kafasına göre âyet-i kerimeleri açıklayanarın kitâpları okursa, netice itibâri ile bu adamın geleceği çizgi de bu. Etiketi, kariyeri ne olursa olsun, adamı küfre kadar götürür. İnsanlar için kullanılan sıfâtları, Allahü teâlâ için kullanmak ve Allahü teâlâya mahsus olan sıfâtı da insanlar için kullanmak çok tehlikelidir. Meselâ yaratma sıfâtını insanlar için kullanmk çok tehlikelidir, küfürdür, buyruluyor.
6- Camide safı sıklaştırmak için araya girdiğimizde, bize ters ters bakıyorlar. Hoca efendiler de anlattığı halde, niçin böyle hareket ediyorlar?
Din görevlilerine çok büyük görev düşüyor. Allahü teâlâ, câmide imâmlık veyâ müezzinlik vazîfesi ihsân etmiştir, bu yüksek bir vazîfedir. Onun kadir ve kıymeti bilinmezse, Allah korusun, diğerlerine gelen gibi gelmez. Cenâb-ı Hak onun îmânını alıverir.
Açıp ilmihâl bilgileri okunsa, yavaş yavaş kalbler yumuşar, temizlenir. Ondan sonra isteyerek sıkışırlar. Adam, câmiye gelse de nefsine tâbi. Rahat etmek istiyor. Her gün azar azar da olsa, imâmların anlatmaları gerekir.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü anh” buyuruyorlar ki, Müslümânlardan hiçbiri, diğerini hakîr görmesin! Zirâ müslümânların küçüğü, Allahü teâlâ indinde büyüktür.