1- İmâm Gazâlî hazretlerinin bir kitâbında, zevciyat muamelesiyle ilgili zamanlar zikredilmiş. Bunlara uymak şart mıdır? İbrâhîm Hakkı Erzûrumî hazretlerinin (Ma’rifet-nâme) kitâbında da öyle bilgiler var. Onlara dikkat edilirse bir zararı söz konusu olmaz. Ama oradaki bildirilen bilgiler mutlak öyle değildir. Meselâ, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz hadîs-i şerîflerinde akraba evliliği, kardeş çocuklarının evlenmesi harâmdır, buyurmamış. Ama çocukları zayıf olur, buyuruluyor. Genelde o hadîs-i şerîfde buyurulduğu şekilde tahakkuk ettiği gibi, olmadığı da olabilir. Eğer kesin olmuş olsaydı, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz yasaklardı. Bazı âileler buna riâyet ediyor. Riâyet etmenin herhangi bir mahzuru söz konusu değildir.
2- Kızım İmam-Hatib okuyor. Mâlesef abdestsiz Kur'ân okuyor. Ne yapmalıyım? Okulda samîmî, ihlâslı, gayretli olanlar var, ama yetmiyor. İtikâdı bozuk olan hocalar derse girince, anasının babasının evinde namâz kılan çocuk, namâzı bırakıyor. Duâ etmeye devâm etmelidir. Kızınız, dînini bilen, seven, sâliha kimselerle arkadaş olmak nasîb olursa, inşâallahü teâlâ kurtarır.
3- Mâlikî mezhebini taklid ediyorum. Dikkat edilecek hususlar nelerdir? Gusül abdestinde, elimizi yıkarken veyâ gusle başlarken, (Niyet ettim gusül abdesti almaya, mâlikî mezhebine uymaya) diyoruz. Guslümüzü aynen hanefîdeki gibi alıyoruz. Yine, önce bir namâz abdesti alıyoruz. Bu, guslün sünnetlerindendir. Hanefî mezhebinden çıkmadık. Ağzımıza ve burnumuza çokça su veriyoruz. Önce baş, sonra sağ ve sonra sol omuz olmak üzere vücûdumuza su döküyoruz. Başımızı yıkarken parmaklarla [zaten bu hanefî mezhebinde sünnet] saç diplerine suyun ulaşmasını temîn ediyoruz. Vücûdumuza su döktüğümüz zaman da suyun vücûdumuzun yüzeyine ulaşması için elimizle oraları ovuyoruz. Bunlara delk deniyor. Muvâlat, zaten peşpeşe yıkmak. Bunu hanefî mezhebinde de yapıyorduk. Dolayısıyla, guslün alınışı aynıdır. Sadece başlarken (Niyet ettim gusül abdesti almaya, mâlikî mezhebine uymaya) diyoruz. Abdest de, yine alınışı aynıdır. Herhangi bir değişiklik yok. Elimizi veyâ yüzümüzü yıkarken (Niyet ettim abdest almaya, mâlikî mezhebine uymaya) diyoruz. Muvâlat, delk zaten yapıyorduk, hanefî mezhebinde bunlar sünnetdir. Bir de, başımızın tamamını mesh etmek hanefîde sünnetdir. Mâlikî mezhebinde ise farzdır. Dolayısıyla kadın olsun erkek olsun, iki elini ıslatıp önden arkaya doğru başın tamamını mesh edecek. Namâzda bir fark yok. Sadece niyyet ederken, (Niyyet ettim sabah namâzının sünnetini kılmaya veyâ farzını kılmaya, mâlikî mezhebine uymaya) diyeceğiz. Dikkat edilecek husûslar bunlardır.
4- Peygamber efendimizi ilk emziren hazret-i Halîme midir? Değildir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz dünyâyı şereflendirince, amcası Ebû Leheb sevinmiş. Câriyesini [Süveybe] azâd etmiş. Kölelikden azâd etmiş ve demiş ki, (Git, süt annesi gelinceye kadar, Ona süt ver). Dört ay, Süveybe emzirdi, buyuruluyor. Ondan sonra hazret-i Halîmeye verildi. Genellikle Süveybenin ismi fazla geçmez, Halîme hâtûnun ismi [süt annesi diye] hep geçer. Sizin de zihninizde öyle kalmış. Ama kitâplarda okursak, alt yapımız oluşur ve dolayısıyla daha önce noksan olan o bilgilerimiz de, tamamlanmış olur.
5- Tam İlmihâl hakkında ileri geri konuşuluyor. Bu konuda neler söylersiniz? Tabiî, konuşacaklar. Çünkü bid'at ehli bir kimse, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)yi sevemez. İmâm Gazâlî hazretlerini, imâm-ı Rabbânî hazretlerini sevemez. Sevdik, diyorlarsa da yalandır. Çünkü seven, sevdiğine itâat eder. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbına dil uzatan da, kendi zararına çalışmış olur. Eğer doğruyu anlayıp da, tövbe ve istigfâr etmezse, hesâbı ağır olur. Çünkü (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı, herhangi bir şahsın değildir. Hazırlayan, Hüseyin Hilmi efendidir “rahmetullahi teâlâ aleyh”. İçindeki bilgiler de, nakli esâs alarak geliyor. Dolayısıyla, bu kitâba dil uzatan, bu kitâbda ismi geçen ve silsilesi belli olan zâtların hepsine düşmân demekdir. İmâm-ı Rabbânî hazretlerini seven bir kimse, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını sever. Çünkü onların yoluyla gelen bilgilerdir, Peygamber efendimize kadar gidiyor. Cenâb-ı Hak, böyle bir belâya düşmekten muhâfaza buyursun. Tabiî, bid'at ehli olunca veyâhud da mezhebleri inkâr edince, kendisinden başkasını doğru görmez veyâ kendi gibi nefsine uyanları kabûl eder.
Atâ-i Horasânî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyorlar ki: Dünyânın sıkıntısı geçicidir. İnsan bir gün sıkıntı ile karşılaşır. Öbür gün, o sıkıntıdan kurtulabilir. Fakat ya âhiretin devamlı olan dayanılmaz acı ve ızdıraplarına yakalanırsak, hâlimiz nice olur?