1- Kadiri tarikatı hakkında bilgi verir misiniz?
Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin “kuddise sirruh” isimleri sebebi ile kendisine izâfe edilmiş. Tarîkat isimleri, belli bir zâtın ismine izâfeten verilegemiş. Ama aslında evliyâlık yoludur. Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” vâsıtasıyla, Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm”, hazret-i Alinin kalbine akıttığı o nurlar, hazret-i Ali ““radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden sonra evlâdlarından [Hazret-i Fâtıma “radıyallahü teâlâ anha” da buna dâhildir] sonra meselâ Ca’fer-i Sâdık hazretleri [Ehl-i beytin on iki imâmındandır] vâsıtasıyla, sonra Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin “kuddise sirruh” vâsıtasyla bütün dünyâya hepsi hazret-i Alinin mübarek kalbinden akan nurlar vâsıtasıyla yükselmiştir. Kıyâmete kadar evliyâlık yolunda yükselenlere ana trafo olarak aynalık yapacak, buyruluyor. Bu yolda [evliyâlık yolunda] yükselen, meselâ İstanbulda Azîz Mahmûd-i Hüdâî hazretleri, Merkez Efendi, Sümbül Sinan hazretleri gibi zâtlar hep bu yolda yükselmişler. Zamanla kendi yollarındaki bazı büyüklerin usülleri sebebi ile farklı isimler almış. Ama Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin ismi ile beraber devam eden o yolun esasları, günümüze kadar isim olarak gelmiş.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü anh” vâsıtasıyla da, Resûlullah efendimizin mübârek kalbinden akan nurlar bir silsile yoluyla hep devam etmiş. Ca’fer-i Sâdık hazretlerinin bu yolu da ana trafodur. İmâm-ı a’zam hazretleri de onun sohbetinde kemâle gelmiştir. Daha sonra meselâ Behâüddîn-i Buhârî hazretleri ile Nakşibendiyye diye anılagelmiştir. Ama bu yolun ismi de nübüvvet yolu diye bildiriliyor. Bu yolda yetişenler, yanî hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin kalbi ile gelen yoldan yetişenler de evliyâdır. Bunlarda vilâyet yolundakilerdeki gibi kerâmet gözükmez. Ancak bunları tanıyanlar bunların kerâmetlerine şâhit olabilirler. Bunların vazîfesi de sünnet-i seniyyeyi, yanî islâmiyyeti yerleştirmek, yaymak diye anlatılıyor.
Bu isimler bugün kullanılıyor. Ama ne mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin buyurduğu şekilde, ne Şâh-ı Nakşibend Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin buyurduğu şekilde hareket ediliyor. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin de hayatı ve kitâpları meydandadır. Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin de hayatı ve buyurdukları da meydandadır. Bugün meselâ, Mevlevîlik adı altında, mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin talebelerini yetiştirme konusundaki o usülleri sebebi ile o isimle anılagelmiştir. Mevlana Celaleddin-i Rûmi hazretlerinin anlattıkları, tavsiye ettikleri, yaptıkları nerede ve bugün Mevlevîlik olarak icrâ edilenler nerede?
Kâdirîyim demek, Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin yolundayım demek, onu seviyorum demek, onun bildirdiğine itâat eden, bildirdiklerini kabul eden demektir. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin (Fütûhülgayb) kitâbındaki hadîs-i şerîfte, (Kazaya kalan namâz borcu olan kimsenin sünnetleri kabul olmaz) buyuruyor. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin ismini kullanarak yanlış yola gidiliyor ve yanlış yol, kâdirîlik perdesi altında gizleniyor. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri başımızın tâcıdır. Ama o ismi kullanarak sahtekârlık yapanlara söylüyoruz. Yanî, hakkı bâtılı ayırt edemeyenlere söylüyoruz. Kâdirîyim demekle Kâdirî olunmaz ki. Meselâ, yüksek sesle zikir, Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin yolunda da, mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin yolunda da yoktur. ...bî leb-ü bî gâm mîgû, nâm-ı Rab! diye biten bir beyti var. Dilini damağına yapıştır ve Rabbinin ismini gizlice söyle!
Abdülkâdir-i Geylâni “kuddise sirruh” hazretlerinin yolunu sen değiştireceksin, adına da Kâdirî diyeceksin. Veyâhut da Şâh-ı Nakşibend Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin yolunu değiştireceksin, adına da Nakşî diyeceksin. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin yolunu değiştireceksin, adına Mevlevîlik diyeceksin. Yarın âhirette sâhip çıkarlar mı, senden davacı olmazlar mı? Elbette ki olacaklar. Onun için öncelikle Ehl-i sünnet âlimleri tarafından yazılan hayatlarını okumak gerekir. Hatta bu konuda, Türkiye gazetesinin okuyucusuna vermiş olduğu (Evliyâlar Ansiklopedisi) diye kitâplar var. Meselâ Abdülkâdir-i Geylâni “kuddise sirruh” hazretlerinin hayatı uzun uzun anlatılmış. Oradan bir okumak gerekir. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri kimdir, yolu nedir, ne istemiştir, ne tavsiye etmiştir? Onu okuduktan sonra bir de Kâdirî ismini kullananlara bakalım, uyuyor mu, uymuyor mu? Ondan sonra yine Türkiye gazetesinin okuyucusuna vermiş olduğu (Evliyâlar Ansiklopedisi)nde, Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin hayatı var. Nakşîlik ismini kullanarak yaptıkları, o zâtın hayatında var mı? O zât nasıl yaşamış, ne bildirmiş? Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin hayatında da ney var mı, def var mı, semazen var mı, dümbelek var mı, sazlı cazlı şeyler var mı, ilâhiler okunmuş mu?
Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri Ehl-i sünnetdir. Başlangıçta şâfiî mezhebinde idi, sonra hanbeli mezhebi zayıflayınca hanbeli mezhebine geçti. Bu zâtların şâfiî, hanbeli mzhebine ittibâ etmeleri teberrükendir ve o zâtların isminin unutulmaması içindir. Yoksa Abdülkadir-i Geylani “kuddise sirruh” hazretleri de ictihâd makâmında idi. İctihâdları önce imâm-ı Şâfiî hazretlerinin, sonra imâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretlerinin ictihâdlarına uygun düştü, buyruluyor. Böyle büyük, yüksek bir zâtdır. Onları bizim anlamamız mümkün değildir.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri de evlâd-ı Resûldür. Bir gün talebeleri sormuşlar. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri mi, İmâm-ı Rabbânî hazretleri mi? diye sormuşlar. Mübârek 3-4 saat Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerini anlatmış. (Bir bu kadar daha anlatsak, yine onların büyüklüğünü bizim ifâde etmemiz mmkün değildir. Ama biz İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin âşığıyız) buyuruyorlar. Dolayısıyla onlar islâmın kaleleridir. Evliyâlığın, kıyâmete kadar ana trafosudur. Böyle mübârek bir zâtdır. Ama onların yolu, Ehl-i sünnet âlimlerinin bldirdiği yoldur. O yoldan ayrılıp da, o mübârek zâtın ismini kullananı helâk eder.
2- Şafii mezhebinde abdestte tertip farz. Kol ve ayakları yıkarken bunlar arasında da tertip var mıdır?
Şâfiî mezhebinde tertib farzdır. Muvâlat ve delk mâlikîde farzdır, şâfiîde sünnetdir. Muvâlat, delk ve tertib, bu üçü de hanefîde sünnetdir. Hanefî mezhebinde önce sağ uzuvlar müstehab diye geçiyor. Ama şâfiî mezhebinde bunun farz olduğu hükmü varsa, onu bilmiyoruz. Ama hanefî mezhebinde müstehabdır, farz değildir.
3- Şafii mezhebinde abdest alırken dudağın görülen kısmının yıkanmasının hükmü nedir?
Görülen kısmı yıkamak dört mezhebde de aynıdır. Orada bir hüküm değişikliği söz konusu değildir. Vesevese etmemelidir.
4- Öğlen namazının ilk sünnetini kılarken, kade-i ulada salli barikler okunur mu?
Müekked sünnetdir. Müekked sünnet olması sebebi ile bazı kitâplarda, ka'de-i ülâda tehıyyâttan sonra salli-bârik okunur diyen de olmuş. Kazaya niyet edersek, salli-bârikleri okumayacağız. Ama gayr-i müekked sünnetlerde, ka'de-i ülâda tehıyyâttan sonra salli-bârikler okunuyor. Üçüncü rek'ate kalkınca Sübhâneke okunuyor.
5- Hamile iken kabir ziyareti yapılır mı?
Yapılabilir. Yapılmaz diye bir kayıt söz konusu değildir. O hâlde iken de okunabilir. Ancak hamileliğin son zamanlarına yaklaşılmışsa, zahmetli olur. Onun için gitmemek daha iyidir. Çünkü başkalarının dikkatini çeker. Sû-i zanna sebebiyyet verebilir. Onun için bulunduğu yerde yapması daha hoştur.
6- Engelli bir çocuğum var. Biz umreye gitmek istiyoruz. Orada yapılan dua kabul olur diyorlar. Aslı var mıdır?
Cenâb-ı Hak bir kuluna bir şey verdi ise, o şey onun hayrına mı, değil mi, biz bunu bilemeyiz. Belki hayrınadır. Âhiretde çok büyük ni'metler verecektir. Onu biz bilmeyiz. Dolayısıyla hep hayırlısını istemelidir.
Evet, orada duâlar kabul olur da, şartlar müsâitse. Gidip de harâm işlemek, edebsizlik yapmak da var. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)de Büyük Âlimler diye bir şiir var. O şiiri okur, bir Fâtiha, üç İhlâs, başında ve sonunda üçer salevât-i şerîfe okur, ondan önde de sadaka verir, tövbe istigfâr edersiniz. Bunları yaptıktan sonra (Yâ Rabbi! Bu zâtların ruhlarına hediye ettim. Bunların hâtırı ve hürmetine âfiyet ihsân eyle!) diye duâ dilir. Duâ da sebeptir, cenâb-ı Hak hayırlısını verir, inşâallahü teâlâ.
7- Bir ilahiyatçı doçent Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin türbesi ile müzenin ayrılmasının iyi olacağını söyledi. Doğru mudur?
Söylediği doğru. Doğru söze doğru denir. Sazı cazı içeri sokmak nereden icap etti. Kur'ân-ı kerimde mi yazıyor, hadîs-i şerîflerde mi var? Mevlana Celaleddin-i Rûmi hazretlerinin türbesine çalgı âletleri koymaktan, ney çalmaktan maksat ne, niyet ne?
8- Maliki mezhebini taklid eden bir kimse gusulde niyeti unutursa nasıl hareket etmesi gerekir?
Niyet konusunda üç mezhebde çok hassas. Mâlikî, şâfiî ve hanbeli farz diyor. Gusülde de, abdestde de farz diyor. Yerlerini de bildirmişler. Meselâ sizin eli yıkarken hemen niyet etmeniz lâzımdı. Başı yıkarken hâtırlarsanız, hemen başa döneceksiniz. Çıktıktan sonra niyette tereddüd oldu ise, (Bir ibâdet yapıldıktan sonra da taklîd câizdir) buyruluyor. (Ben bu güslü mâlikî mezhebine göre aldım) deseniz, sahih olur. Abdestde de, abdest uzuvlarını yıkarken hâtılarsanız başa dönüyorsunuz. Ama bittikten sonra hâtırlarsanız, (Ben bu abdesti mâlikîye uyarak aldım) derseniz, yine sahih olur buyruluyor.
Hamdûn-ı Kassâr “rahmetullahi teala aleyh” buyuruyorlar ki; Kendinde bulunduğu zaman gizli kalmasını istediğin bir şeyi, başka birinde görürsen ifşâ etme, açığa çıkarma.