1- Dînen zenginim, hanımım da zengin. Ayrı ayrı yapmaktansa, bunları birleştirirsek olur mu?
Hanımınız, tasarrufunu verse olur. Hepsinin zekâtını kendiniz verirsiniz. Kurbanı kendiniz kesersiniz.
Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.2&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.3&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.4&disp=emb&zw>
2- Ehl-i sünnet itikâdında bir tanıdığımız var. Ama kimseye yardım etmiyor. Bu doğru bir şey midir?
Kimseye yardım etmiyordan maksad, evine getirdiği herşeyi komşularıyla paylaşmıyor, kimseye yedirmiyor, içirmiyorsa, onun gücü yetmiyorsa, buna mecbûr değildir. Bir kimse, Allahü teâlâ kendisine nisâb miktarı ve daha fazlası zenginlik vermişse, bu kimse de zekâtını, sadaka-i fıtrasını vermiş, kurbanını kesmiş ve kazancına bağlı olarak da çoluk çocuğunun nafakasını ona göre yapmış ise, bu kimse cömertdir. (Biz daha onun bir çorbasını bile içmedik, ne cömerti) denmez. Bir kimsenin itikâdı Ehl-i sünnetdir, beş vakt namâzını kılıyordur, ama hiç kimseye yardım edemiyordur, [gücü yetmiyor, ulaşamıyor] belki de sadece duâ ediyordur. Onun için sû’i zan etmemeli etmemelidir. Mecbûr değildir. Bizimde bilmediğimiz derdleri vardır. Niye kötü düşünüyoruz?
Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.2&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.3&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.4&disp=emb&zw>
3- Evliyâlık iki çesit mi oluyor, bazı Evliyâlık derecelerine yükselince, bize harâm olan şeyler onlara helâl mi oluyor?
İki çeşid değil de, iki yoldan [birisi vilâyet yolu, diğeri nübüvvet yolundan yükselenler]. Vilâyet yolundan gelenlerde kerâmet çok gözükür. Herkes bunu görür. Ama nübüvvet yolundan gelenlere Peygamberlik vâzifesi de yükleniyor. Yani Allahü teâlânın dînini, Allahü teâlânın kullarına bildirmek ve anlatmak. Öbürleri de anlatır da, yolları, yetişme şekilleri farklıdır. Nübüvvet yolunda yükselenleri, kendi asrında, cenâb-ı Hakkın ihsân ettiğinden başka kimse anlayamaz ve tanıyamaz. Meselâ imâm-ı Rabbânî hazretlerine, seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerine çok düşmân olunmuştur. Kendi zamânlarında hep muhâlefet edilmiştir. Ama vefâtlarından sonra anlaşılmıştır. Vilâyet yolundan gelenlerde de, olağanüstü hâller çok gözükür. Meselâ Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinde çok gözüküyordu.
Bazı Evliyâlık derecelerine yükselince, asla bize harâm olan şeyler onlara helâl olmaz. Allahü teâlânın emr ve yasaklarından Peygamberler bile muaf değildir. Nerede kaldı ki, yetişen Evliyâ muaf olsun. Mümkün değildir. Meselâ bazı Evliyâdan parayı yakan olmuş. Bu, derecesinin yüksekliğinden değildir. Sekr hâlindedir. Yani aşk şarhoşudur. Yaptığını bilmiyor, mazûrdur ve hesâba çekilmezler. Ama başkasını onu hüccet alamaz. O, kendisi için hüccetdir.
Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.2&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.3&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.4&disp=emb&zw>
4- Hanefî fıkıh kitâpları başlangıçta mı yazılmış, sonradan bunlara ilâve olmuş mu?
İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “radıyallahü anh” kendi ictihâdının nasıl olduğunu, ana unsurları, temel bilgileri yazmış. Talebeleri yazmış. Sonra gelenler bunları şerh etmiştir. Her asırda gelenler de, o asırdaki insanların anlayacağı şekilde açıklıyorlar. Bunlara da ilmihâl kitâbları denir.
Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.2&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.3&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.4&disp=emb&zw>
5- Kabirde ne kadar kalacağız?
Onu biz bilemeyiz. Âdem aleyhisselâmın zamânında da ölen var. Devâm ediyor. Onu biz bilemeyiz. Allahü teâlâdan başka kimse bilemez. Hazret-i Mehdî gelecek. Yuvarlak olarak, şimdi ölen bir kimse en az binbeşyüz sene, ikibin sene kabirde kalacak.
Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.2&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.3&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.4&disp=emb&zw>
Bütün sualler ve cevapları
Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.2&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.3&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.4&disp=emb&zw>
Günün ilâhisi
Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.2&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.3&disp=emb&zw> Bağlantı için Ctrl + Tıklat border=0 hspace=0 alt= align=baseline src=https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=bc162f26ef&view=att&th=12bdf3f11c0d1e4e&attid=0.4&disp=emb&zw>
Atâ-i Horasânî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyorlar ki: Sefere, hazırlıklarını yaparak çıkan kimseye gıpta edilir. Hazırlıksız yola çıkan pişman olur. Çünkü, yola çıkıp, güneş altında kalınca, gölgelenecek bir şey bulamaz. Güneşin sıcağı altında nice sıkıntılarla karşılaşır. Susadığı zaman, susuzluğunu gidereceği bir su bulamaz. Soğukla karşılaştığında üzerine alacak bir şeyi yoktur. İşte böyle kimsenin, o sıkıntılı halde iken, hazırlıksız yola çıktığına ne kadar çok pişman olacağını siz düşünün.