En büyük hırsız...
Yayınlanma :
21.01.2013 20:12
Güncelleme
: 21.01.2013 20:12
İtikâdı düzelttikten sonra, İslâmiyetin emirlerini yapmak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak lâzımdır. Beş vakit namâzı, gevşeklik göstermeden kılmalıdır. Ta’dîl-i erkân ve cemâ’at ile kılmalıdır. Müslüman, namâzını doğru olarak kılmalıdır. Zira namâzı doğru kılmayan veyâ hiç kılmayanın Müslümânlığı şüphelidir. Bir kimse, namâzı doğru ve iyi kılınca, İslâm ipine yapışmış olur. Çünkü namâz, İslâmın beş şartından ikincisidir. İmâm-ı Taberânî hazretleri Evsât kitabında buyuruyor ki: “Bir mü’min namâzını güzel kılar, rükû ve secdelerini tamâm yaparsa, namâz sevinir ve nûrlu olur. Melekler, o namâzı göğe çıkarır. O namâz, namâzı kılmış olana, iyi duâ eder ve ‘Sen beni kusûrlu olmaktan koruduğun gibi, Allahü teâlâ da, seni muhâfaza etsin’ der. Namâz güzel kılınmazsa, siyâh olur. Melekler o namâzdan iğrenir. O namâz, kılmış olana, fenâ duâ eder. ‘Sen beni zâyi eylediğin, kötü hâle soktuğun gibi, Allahü teâlâ da, seni zâyi eylesin’ der. O hâlde, namâzları tamâm kılmaya çalışmalı, ta’dîl-i erkânı yapmalı, rükûyu, secdeleri, kavmeyi yani rükûdan kalkıp dikilmeyi ve celseyi yani iki secde arasında oturmayı iyi yapmalıdır. Başkalarının da kusûrlarını görünce söylemelidir. Din kardeşlerinin namâzlarını tamâm kılmalarına yardım etmelidir. Tumânînet yani uzuvların hareket etmemesi ve ta’dîl-i erkânın yani bir kerre sübhânallah diyecek kadar hareketsiz durmanın yapılmasına çığır açmalıdır. Müslümânların çoğu, bunları yapmak şerefinden mahrûm kalıyor.” İBÂDETLERİN EN ÜSTÜNÜ Dînin direği olan beş vakit namâzı, vaktinde kılmalıdır. Namâz, ibâdetlerin en üstünüdür. Îmândan sonra en kıymetli ibâdet, namâzdır. Îmân gibi, onun da güzelliği, kendindendir. Başka ibâdetlerin güzelliği ise, kendilerinden değildir. Namâzı doğru kılmaya çok dikkat etmelidir. Namâzın doğru olması için, abdestin ve guslün doğru olması lâzımdır. Bunun için önce, kusûrsuz bir abdest almalı, gevşeklik göstermeden, namâza başlamalıdır. Kırâatte, rükûda, secdelerde, kavmede, celsede ve diğer yerlerinde, en iyi olarak yapmaya uğraşmalıdır. Rükûda, secdelerde, kavmede ve celsede tumânîneti yani her uzvun hareketsiz durmasını lâzım bilmelidir. Namâzı vaktin evvelinde kılmalı, gevşeklik yapmamalıdır. Resûlullah efendimiz, Enes bin Mâlik hazretlerine hitaben buyururlar ki: (Ey Enes! Rükûda ellerinle dizlerini sıkıca tutup, parmaklarını birbirinden ayır, dirseklerini yanlarına yapıştırma, rükûdan kalkınca, her uzvun tam olarak yerine gelsin. Allahü teâlâ, kıyâmet gününde, rükû ve secde arasında belini dosdoğru yapmayana nazar etmez. Secde ettiğin zaman, alın ve ellerini iyice yere koy. Secdeleri çabuk ve acele yaparak, horozun yeri gagalaması gibi gagalama, secdede kollarını yere sererek, köpeklerin veya tilkinin yatışı gibi yere serilme. Namazda sağa sola nazar etmekten sakın.) İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: “Bu zamânda insanların çoğu namâz kılmakta gevşek davranıyor. Tumânînete ve ta’dîl-i erkâna ehemmiyet vermiyorlar. Peygamber efendimiz; (En büyük hırsız, kendi namâzından çalan kimsedir) buyurdu. -Yâ Resûlallah! Bir kimse, kendi namâzından nasıl çalar? diye sordular. (Namâzın rükûsunu ve secdelerini tamâm yapmamakla) buyurdu.” Bir gün Peygamber efendimiz, birini namâz kılarken, namâzın şartlarına riâyet etmediğini, rükûdan kalkınca, dikilip durmadığını ve iki secde arasında oturmadığını görünce; (Eğer namâzlarını böyle kılarak ölürsen, kıyâmet günü, sana benim ümmetimden demezler) buyurmuştur. İLMİHÂL’E UYGUN KILINMALI! Zeyd ibni Vehb hazretleri, bir kimsenin namâz kılarken rükû ve secdelerini tamâm yapmadığını görünce, o kimseyi yanına çağırır ve; -Ne kadar zamândır böyle namâz kılıyorsun, der. O kimse; -Kırk sene deyince; -Sen kırk senedir namâz kılmamışsın. Ölürsen Muhammed aleyhisselâmın sünneti yani dîni üzere ölmezsin buyurur. Netice olarak namazları, fıkıh, ilmihâl kitaplarında bildirilen şartlarına uygun olarak, rükû ve secdelerini tam yaparak kılmaya çalışmalıdır. Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden olan Ebû Hüreyre hazretlerinin buyurduğu gibi: “Altmış sene, bütün namâzlarını kılıp da, hiçbir namâzı kabûl olmayan kimse; rükû ve secdelerini tamâm yapmayan kimsedir.”