1- Cuma namâzına nasıl niyet edeceğiz?
Hanefî mezhebine göre, Cuma namâzına giden bir kimse, câmi'ye girer girmez, (Niyet ettim Allahü teâlânın rızâsı için Cuma namâzının ilk sünnetini kılmaya), [kaza borcu varsa, ilk kazaya kalan öğle namâzının farzına da der). Sonra oturur, bekler, iç ezân okunur, hatîb hutbeye çıkar, hutbesini okur, iner kâmet getirilir. Cuma namâzının farzı kılınacak, (Niyet ettim Allahü teâlânın rızâsı için Cuma namâzının farzını kılmaya, uydum imâma) denir ve iki rek'at cemâatle kılınır. İmâmla birlikte selâm verilir, kalkılır, (... Cuma namâzının son sünnetine diyerek) dört rek'at kılar. Ondan sonra kalkar, (Niyet ettim, üzerime en son farz olan kılmadığım öğle namâzına) diye niye niyet edilerek, dört rek'at muhakkak kılınmalıdır. İki rek'at de, (Niyet ettim vaktin sünnetine) diye niyet etmek sûretiyle onaltı rek'at kılınır.
Bazı yerlerde on rek'at kılıyorlar. Önce on, sonra altı, sonra iki, sonra (Yok böyle bir şey) deyip kaldıracaklar. Niyetleri bu. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri Peygamber efendimize en yakın zamânda idi. Onlar dînin doğrusunu bilmeyecek de, şimdikiler mi bilecek? Şimdikilerin bildirdiklerine itibâr etmemeli, öncekiler ne bildirdi ise ona dört elle sarılmalıdır.
2- Evlâdın anne baba üzerinde hakkı yok mudur?
Olmaz olur mu? Anne babanın evlâd üzerinde, evlâdın da anne baba üzerinde hakkı var. Hatta kitâplarda buyuruluyor ki, (Bir anne baba, çocuğuna dînini öğretmedi ise, bu çocuk da Cehenneme giderse, mahşer günü anne baba kendisini kurtarsa bile, o çocuk orada, (Yâ Rabbî! Benim annem babam, kendileri namâz kılıyordu, ama bize öğretmediler, bize hep hakâret ettiler, bizi hep hafîfe aldılar. Biz bu sebepten dolayı dinde soğuduk, dinden uzaklaştık, dînimizi öğrenmedik, şimdi Cehenneme gidiyoruz. Bunun sebebi anne ve babamızdır). Bunun üzerine Allahü teâlâ, (Anne ve babaları ile beraber Cehenneme atın!) buyuracaktır. Dolayısıyla çocuğa güzel isim koymak, çocuğa dînini öğretmek evlâdın anne baba üzerindeki hakkıdır.
3- Hastalık ve sıkıntılara sabretmenin mükâfatından bahseder misiniz?
Allahü teâlânın bir mü'mine vermiş olduğu sıkıntı, dert, belâ, hastalık.. bunlara sabretmek kaydı şartıyla ecri, mükâfatı çok fazla olacaktır. Ama sabır kaydı vardır. Yani bir kimse, cenâb-ı Hakkın kendisi için takdir etmiş olduğu fakîrliğe, hastalığa, gelen derd-ü belâya sabretmelidir. Fakîrlikten kurtulmak için sebeplerine yapışmalı, hastalıktan kurtulmak için doktora gitmeli, ilâç almalı ve diğer tedbirlerine yapışmalıdır. Veyâ herhangi bir derde yakalanılmışsa, bunların kalkması için duâ etmeli, diğer çârelere başvurmalıdır. Ama bunları yaparken de sabretmelidir. Çünkü Allahü teâlâ bir kuluna bir dert, belâ verir de, o kul ona sabrederse, Allahü teâlâ onun günâhlarına afv eder, âhiretteki derecesini yüksek eder.
4- Kızım Ramâzan-ı şerîfde hastalandı, orucunu tutamadı ve vefât etti. Tutamadığı oruçları için ne yapmamız gerekir?
Tutamadığı oruçların fidyesini verirsiniz. Fıtrası da tahakkuk etti. Günlük 1750 gram undur. Dolayısıyla 52,5 kilo unu bir fakîre verirsiniz. Ayrıca 1750 gram da fıtrası için verirsiniz. İskâtını da yaptırırsanız iyi olur.
5- Şâfiî mezhebinde vitir namâzı farz mıdır?
(El vitru hakkun..) diye başlayan bir hadîs-i şerîf var. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe bu hadîs-i şerîfi esâs almıştır. Dolayısıyla bu hadîs-i şerîfdeki (hak) kelimesi vâcib demek buyuruluyor. Peygamber efendimizin tatbîkatında da vitir namâzının üzerinde çok durulduğu için, vâcib olduğunu gösterir buyuruluyor. Yani açık net bir şekilde vitir namâzı vâcibdir, sünnetdir ifâdesi yok. Ama bir başka hadîs-i şerîf var. O hadîs-i şerîfi de İmâm-ı Şâfi’î, imâm-ı Mâlik, imâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri esâs almışlardır. Vitir namâzı dört mezhebde de vardır, ama hükümleri farklıdır. Hanefî mezhebinde vâcibdir, diğer üçünde de müekked sünnetdir. Hanefî mezhebindeki, vâcib makâmında sünnetdir. Zaten mâliki, şafiî ve hanbeli mezhebinde vâcib hükmü yok. Hanefî mezhebindeki vâcibler de, farza yakındır. Meselâ sabah namâzının sünneti hakkında bazı âlimler, vâcib makâmındadır buyurmuşlardır. O derece kuvvetli bir sünnetdir.
Ziyâüddîn Nahşebî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyorlar ki, İnsan, ölüm, fakr ve ateşin (Cehennemin) yarış meydanındadır. Allahü teâlâ onun terbiyecisi, peygamberler sürücüsü, kitâplar öncüsüdür, o ise serkeştir, söz dinlemez.