1- Bir yakınımız kötürüm kaldı. Ona bakan kız kardeşine ne gibi telkinlerde bulunabilirim?
İstiğfar ve Lâ havle.. yi okumaya devam ederse Allahü teâlâ güç, kuvvet verir.
2- Beyim ortaklı bir iş kurmuştu ve büyük borçlarla battı. Şimdi alacaklılar mahkemeye başvurdu. Borçları ödeyemezsek beyim hapse girecek. Böyle olursa kul hakkın ödenmiş olur mu?
İnsanın elinde değil, sebeplere yapıştı, iflâs etti. Hapis yatılsa da helâlleşmek lâzım, çünkü kul hakkıdır. Bir kimse borcunu ödemek niyeti ile olursa, Allahü teâlâ ona yardım eder. İstiğfara da devam edersiniz.
3- Kuran-ı Kerim kursunda hocamız, hayızlı iken Kuran-ı Kerim okunacağını söyledi. Maliki mezhebinde buna izin veriliyormuş. Doğru mudur?
Hanefi ve hanbeli mezhebinde, gusül abdestinde ağızın içini yıkamak farz. Diş dolgusu veya kaplaması varsa, ağızın içerisi yıkanmadığı için gusül olmuyor. Bunların mâlikî veya şâfii mezhebini taklid etmesi lâzım. Bu şekildeki bu fetvâ verenler, bu olmaz diyor. Bir kimsenin guslü olmazda namazı olmaz, burada mutlaka taklid etmesi lâzım. Çünkü beş vakit namazı muhakkak kılması, guslünün ve abdestinin muhakkak sahih olması lâzım. Sahih olabilmesi için de, kendi mezhebinde çıkış yolu yoksa diğer mezhebleri taklid etmesi şarttır.
Peki, hayızlı bir kadının Kur'an-ı kerim okuması şart mı? Şart olmadığı hâlde, (Mâlikî mezhebinde bir kavil vardır, ona göre yapılabilir) diye nasıl denilebilir ki. Bir hanım hayızlı iken Kur'an-ı kerim okuyamaz. Ona o hâlinde iken Kur'an-ı kerim okuması, öğrenilmesi emredilmedi.
4- Bir baba, küçükken dinini öğretmezse çocuklar büyüdükleri zaman babalarına, sen bize dinimizi öğretmedin diye tepki göstermekte haklı mıdır?
Haklı değiller. O cezâsını çekecek. Baba görevini yapmadı diye, evladın da ona hakâret etmesi, onu sorgulaması hakkı değildir. Buna o hak verilmemiştir. Anne, baba kâfir bile olsa, onları incitmek harâmdır.
5- Tefekkür etmek istiyorum, bir türlü edemiyorum. Sebebi ne olabilir?
Tefekkür, Allahü teâlânın yarattıklarını düşünerek ibret almaktır. Yanî, bir ağaca, nehire, gökyüzüne bakıldığı zamân, cenâb-ı Hakkın kudretini temâşâ etmek ve kendi âcizliğini anlamaktır. Tefekkürden murâd budur. Yoksa, hindi gibi düşünmek değildir. Baktığımdan ibret alamıyorum, kendime pay çıkaramıyorum diyorsanız, o zamân kalb kararmış demektir. Sonra tövbe istigfâra devâm edeceksiniz. Geceleri kalkıp istigfâra devâm edecek, ağlayamasanız bile kendinizi ağlatacaksınız. Sadaka vermeye, islâm âlimlerinin, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını dağıtmaya devâm edeceksiniz. O zamân önünüzdeki zulmet perdeleri kalkar. Ağznıza girene ve çıkana dikkat edecek, yalan söylemeyecek, gıybet etmeyecek, harâm lokma yemeyeceksiniz. Bunlara devâm etmek sûretiyle, imâm-ı Rabbânî hazretlerinin (Mektûbat)ını da her gece okuyacaksınız. Böylece o kitâbı okudukça kalbinize nûr gelir. Kalbinizdeki zulmet, karanlık, yavaş yavaş aydınlığa doğru açılmaya başlar. İşte o zamân da, baktığınız şeye ibretle bakar, ölümü düşünürsünüz. Tefekkürden murâd ne ise, hepsi hâsıl olur.
Süfyân-ı Sevrî “rahmetullahi teala aleyh” buyuruyorlar ki; “Çarşıya, pazara fazla girme. Çünkü çarşıda (çoğunlukla) iyi olmıyan şeyler görülür. Çarşıda fazla kalma, ihtiyâcını gör ve ayrıl.”