1- Asrın müceddidi kimdir?
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, müceddid-i elf-i sânîdir. Ama kendi asrında, sadece onu tanıyanlar ve bilenler hissediyor. O zât demiyor ki, (Ben müceddidim), yaptığı hizmetlerden açığa çıkıyor. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, hicrî onüçüncü asrın müceddidi idi. Ama (Ben bu asrın müceddidiyim) demedi. Bunlar söylemez, hizmetleri ile belli olur. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, hicrî beşinci asrın müceddidi idi. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleri, hicrî ilk asrın müceddidi idi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin zamânında bid'atler öyle bir yaygın ki, imâm-ı Rabbânî hazretleri bunların hepsini dağıtıyor. Ehl-i sünnet itikâdını, Ehl-i sünnet bilgilerini yayıyor, yerleştiriyor ve her tarafa da ulaştırıyor ise, o asrın sahibi odur. Ehl-i sünnet âlimlerinin özellikleri ve husûsiyyetleri var. Böylelerinde, din bilgilerinin ikisinin de olması lâzımdır. [Yani hem naklî kısmı, hem de aklî kısmı]. Ayrıca, kalben de bunların yetiştirilmesi lâzımdır. (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) ile şereflenmesi lâzımdır.
2- Banka kredisi ile ev alınabilir mi?
Hanefî mezhebinin temel fıkıh kitâbı olan (İbni Âbidîn)de ve (İbni Âbidîn)den alarak, (Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye)de, nafaka için [yeme-içme, giyinme, barınma] sıkıntıya düşen için izin verilmiştir. Dînin izin vermiş olduğu şey, günâh olmaz. Evi olmayan için buna izin verilmiştir.
3- Çocukları, yedi-sekiz yaşında oldukları hâlde namâz kılmaları için zorluyorum. Doğru mu yapıyorum?
Yedi-sekiz yaşındaki çocuğu da zaman zaman kaldırmak da fayda var. Alışsın. Siz zâhiren onlara ıstırab, sıkıntı veriyorsunuz. Ama ileride duâ eder.
4- Konuşurken, (Allah yukarıda şâhidimizdir) demek uygun mudur?
Hassas bir konu. Anadoluda çok yaygındır. İmâm-ı Birgivî hazretleri, Muhammed bin Kutbüddîn İznîkî hazretleri, açık ve net bir şekilde ifâde etmişler. (Elfaz-ı küfr), yani îmânın gitmesine sebep olan hâlleri anlatırlarken, (Allah yukarıdadır), (Gökte Allah şâhidimdir), (Allah gökte bize bakıyor), bu ifâdelerin hepsi küfürdür, îmânı götürür. Şakası yok bu işin. Allahü teâlânın mülkünde, Allahü teâlâ kurallarını, kâidelerini koymuş. Buna riâyet etmek gerekir. Allahü teâlânın zâti ve subûti sıfatları var. Onlar anlatılırken, Allahü teâlânın zamân ve mekândan münezzeh olduğu [yani, zamânı ve mekânı o yarattı]. Cenâb-ı Hak gökte deyince, cenâb-ı Hakka mekân isnâd ediliyor. Onun için îmân gider. Allahü teâlâ zamân ve mekândan münezzehdir. Yani Allahü teâlâ için zamân yoktur, mekân yoktur. Nasıl bildirildi ise, öyle inanmak, itikâd etmek mecbûriyyetindeyiz. Allahü teâlâ zamânı ve mekânı yaratmış, kendisi zamânlı değildir, mekânlı da değildir.
Allahü teâlâya [hâşâ] (Baba) demek, yaratmak kelimesini insanlar için kullanmak küfürdür. Niyetle alâkası olmaz. Ağızdan çıkınca iş biter. Bazı şeylerin şakası yoktur. Talâk da, alış-verişde, adak da ağızdan çıkan esâsdır. Din ne emretmiş ise, ona ittibâ edilir. Dînin emri, kesindir, kat'îdir. (Sana göre), (Bana göre) değildir. İslâmiyyetin sâhibi Allahü teâlâdır, Peygamberi Muhammed aleyhisselâmdır. Allahü teâlâ kitâbında, Kur'ân-ı kerîmde bildirmiş, Muhammed aleyhisselâm hadîs-i şerîflerde açıklamış, Muhammed aleyhisselâmın vârisi olan Ehl-i sünnet âlimleri de bunları kitâblarına geçirmiştir. Bizim vazîfemiz, bu kitâblarda bildirilenleri okumak, bunlara ittibâ etmektir. Bunun dışında söyleyen, yazanları ne dinlemeli, ne onların yazdıklarını da okumalıdır. Red etmelidir.
5- Yengemin çocuğu olmuyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Cenâb- Hak, bazılarına da çocuk istemediği hâlde ganî veriyor. Veren Cenâb- Hak.
Veren Hakdır, alan Hakdır.
Ne verdiyse odur, ondan gayri neyimiz var.
Kime hesâb soracağız. Allahü teâlâ onu öyle imtihân ediyor. Öbürüsünü öyle imtihân ediyor.