Recep YAZICIOĞLU
( VALİ )
Onu ilk kez, 1991 yılında, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin Konferans salonunda görmüştüm. Prof. Rüşen KELEŞ hoca uzun ve ağdalı cümlelerle O’ nu takdim ettiğinde, en öndeki oturduğu koltuktan adeta fırlayarak koşar adım kürsüye gelmiş ve “ Arkadaşlar! bu memleketin uyuşuk, mayışık, pısırık ve tembel insanlara ihtiyacı yoktur. Bu memleketin; genç, dinamik, çalışkan, azimli, gayretli ve kararlı insanlara ihtiyacı vardır. ” diyerek sözlerine başlamıştı. Konferansta; brokrasi hastalığından, sistemin açmazlarından, “gidemediğin yer senin değildir” sözüyle tarihe geçen Sivas’ ın ünlü Valisi Halil Rıfat Paşa’dan uzun uzun söz etmişti. Soru cevap bölümünde ben de bir soru sorma fırsatı bulmuştum
Konferansın sonunda, tek idealim olan Kaymakamlık mesleğine başladığımda ilk iş olarak Vali Recep YAZICIOĞLU’ yla görüşüp tavsiyelerini almaya karar vermiştim.
Çünkü işte bu! Aradığım adam, doğru örnek, örnek Mülki İdare amiri budur diyordum.
1994 yılında, Kaymakamlık sınavını kazanıp, staj için kura çekme töreni düzenlendiğinde Yazıcıoğlu Erzincan Valisiydi ve bana kuradan Rize çıkmıştı. Rize’yi Ankarayla Ankarayı’ da Erzincan’ la değiştirerek ve Erzincan’ a Kaymakam adayı olarak atandım. Erzincanda üç yıllık stajım böylece başlamış oldu. Hem memurluk yaşamıma hem Mülki İdare Amirliği mesleğine Türk halkının çok sevdiği, çok ünlü bir Valinin yanında başlamış oluyordum. Her zaman açık olan makam odasında fakir fukaranın veya eşrafın sorunları dinleniyor ve çözümler getiriliyordu. Zaman zaman da Munzur dağının 3500 rakımlı Zindanlar mevkiinde, Ağbaba zirvesinde zirve yürüyüşü yapıp Melan – Koç yaylasında cirit izliyorduk. Bir günde, 24 köy gezisinden sonra ekşi sudaki ılıcada yüzmek te ayrı zevkler arasındaydı. Sayın Valinin “ toplum kalkınması “ diye tanımladığı, Devlet Millet iş birliği ile onlarca köye su, yol, kanalizasyon hizmetlerinin kazandırılmasına tanıklık etmek, raftinklerden, yamaç parşütlerine, ciritten su kayaklarına koşmak bizim hizmet aşkımızı kamçılıyordu.
Bu arada, kurumlardaki stajlarımız devam ediyordu. İşin ve yapılan mücadelenin zorluğunu anlamak bakımından bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim.
Büyük heyecanla başladığım mesleki stajım devam ederken sıra İl Tarım Müdürlüğüne gelmişti. Destekleme Şube Müdürü’ nün odasında sohbet ederken, ben Müdür Beyden tarım ve hayvancılığı teşvik ile ilgili bir yönetmelik olup olmadığını, varsa bu yönetmelikten bir suret vermesini istedim. Malum ya, Erzincan
Stajımız hızlı başladı, aynı hızla devam etti ve biz o hızla kendimizi bir ilçenin Kaymakamı olarak bulduk. Vali Recep Yazıcıoğlundan çok şey öğrenmiştim. Onun büyük bir kurtarıcı olmadığını ancak, olağanüstü çalışan, cesur, iyi niyetli olduğunu, ülkesini ve insanını seven tam bir devlet adamı olarak hizmet ettiğini izleme fırsatı buldum. Asil Kaymakam olarak atandığımda, odasından helalleşip ayrılırken makam kapısına kadar gelip orada durup “ doğru olanı yap, Allahtan başka hiçbir şeyden korkma!” dediğini hiç unutmuyorum. O’nu son kez Erzincan Valiliğinden merkeze alındığında uzun uzadıya dinleyebilmiştim. Giresun’ un Çamoluk Kaymakamı olarak, O’ nun veda yemeğine katılmıştım. Herkes onu öven konuşmalar yapıyor ve ülkemizde çalışan insanların cezalandırıldığını ve işte böyle merkeze alındığını anlatıyordu… Son konuşmacı olarak mikrofonu aldığında, beni ilk konuşmasından daha çok etkileyen şu konuşmayı yapıyordu. “ Değerli konuklar, sevgili Erzincanlılar… Bir Valinin merkeze alınması anormal değildir. Anormal olan bir Valinin bir ilde benim gibi dokuz yıl çalışmasıdır. Benim merkeze alınmam devletimizin normal bir uygulamasıdır. Ben on beş yıl Kaymakamlık, on beş yıl Valilik yaptım. Herkes benim kadar şanslı değil. Otuz yıldır bu sistemi eleştiriyorum. Bu sistem bana otuz yıl tahammül etmiştir. Otuz yıl bana tahammül eden bu sistem, belki de benim anlattığım kadar kötü değildir…”
Konjoktüre uyup, oradaki hakim görüşe göre konuşabilirdi. Öyle yapmadı. Bir devlet adamına yakışan bir vakarla konuştu ve eminim saygınlığı iki katına çıktı. Artık merkezde Valiydi. Zaten O Milletimizin Valisiydi. Bizden birisiydi. Sanki abi gibi, kardeş gibi.
Çok çabuk ayrıldı aramızdan. Neden iyiler bu kadar çabuk ayrılır aramızdan? Geç bulduk çabuk kaybettik.
Ruhu şad olsun!