KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜNLÜKLER TEORİSİ
Batı dünyası bilimi ve bilimsel çalışmaları dünya siyasetinde ve kendi ülkelerinin menfaatleri doğrultusunda yönetmekte ve yönlendirmektedir. Bilimsel çalışmalar her zaman masum ve insanlığın yararına aktiviteler olmayabiliyor. Daha komplocu bir yaklaşımla bakarsak batı alemi’nin zaman zaman bilimi ideolojik olarak kullandığını ve ideolojik “bilimsel “ teoriler ürettiklerini görmekteyiz.
Amerika' nın genç ve güleryüzlü başkanlarından Bill Clinton canlı yayında ekranların karşısına geçiyor ve tüm dünyaya bir basın açıklaması yapıyor. Büyük bir heyecanla “genlerin şifresini “ çözdüklerini ilan ediyor. Az gelişmiş ülke insanlarına “ ben senin saçının bir telinden sana ait genlerin şifresini çözerim, seni senden daha iyi bilirim, seni yönetirim” mesajı veriyor… Aradan altı ay geçiyor ve bu mesajın yeterli olmadığı düşünülüyor. Bu sefer tekrar aynı başkan aynı heyecanla dünyaya canlı yayında “ kopyalamayı başardık “ mesajını iletiyor. Az gelişmiş ülkelere “ ben istersem senin kopyanı yaparım. Sen kendini çok da eşsiz vazgeçilmez, çok kıymetli zannetme. Senin bir hücreni alırım senin aynından bin tane üretirim.” Biz ne diyoruz… Biz kim onlar kim. Biz yüz yıl çalışsak onlara yetişemeyiz. Boşuna çalışmayalım. Psikolojimiz böylece bozuluyor. Halbuki bu bir psikolojik savaştır.
Bilim ve bilgi ulaşılması zor bir gerçektir. Bilgi pahalıdır. Bilim uğraş ister. Eğer bir bilgi biz istemesek bile bize ulaşıyorsa, o bilgi çok da masum bir bilgi değildir. Sizi yönetmek, yönlendirmek tabiri caizse kullanmak için gelmiştir. Bilgi o kadar ucuz olsaydı üç bin yıldır filozoflar bilginin kaynağını bu kadar tartışırlar mıydı.
Halen üniversitelerimizde okutulan bizim de üniversite yıllarımızda ders olarak okuduğumuz bir teori var. Ekonomideki “ karşılaştırmalı üstünlükler teorisinden” bahsediyorum. Bu teori az gelişmiş ülkeler için üretilmiş özel bir teoridir. Bana göre ideolojiktir ve sipariş üzerine üretilmiştir. Bu arada “ az gelişmiş “ tanımlaması söz konusu ülkeleri rencide ettiğinden, bunun yerine “ gelişmekte olan ülkeler” deyimi kullanılmaktadır.
Örnek bizden, yani gelişmekte olan ülkelerden verilmiyor. Örnek batıdan veriliyor. Çünkü gelişmekte olan ülkeler yanlış anlayabilir. Örnek şöyle: Fransa’nın şarabı, İngiltere’ nin kumaşı meşhur… Fransa şarap üretip kumaş satın alırsa, İngiltere’ de kumaş satıp şarabı satın alırsa daha karlı bir ekonomi uygulamış olur. Fransa kumaş üretmemeli, İngiltere’ de şarap üretmemeli. Kendi ünlü ve kaliteli ürününe devam edip uzmanlaşarak diğer ürünleri satın almalı… Bu şekilde davranması ekonomi bilimine göre daha rantabıl’ dır. Tabi bu kuru bir teori değil grafiklerle, istatistiklerle süsleniyor. Albenili, “ bilimsel “ bir nitelik kazanıyor. Biz de bunları büyük bir zevk ve heyecanla hem okuyor hem de okutuyoruz.
Batı dünyası bize doğrudan demiyor ama biz durumdan vazife çıkarıp buradaki mesajı derhal anlıyoruz. Batı
Zaten ozon tabakası delindi, küresel ısınma başladı. Sanayileşme sonucunda çevre tahrip oldu. Artık çevre zarar görmesin. Az gelişmiş ülkeler bari sanayileşmesin, gelişmekte olan ülkeler mevcut hallerini korusunlar çevreyi kirletmesinler. Batıda da sanayileşme olmasaydı iyiydi ama onlar bir kez sanayileşti. Yapacak bir şey yok. Hiç değilse dünyanın diğer yöreleri bozulmasın… Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi de zaten bunu dolaylı olarak anlatmıyor mu. Grafikler boşuna mı yapıldı. İstatistikler bunu göster miyor mu?..
Dünyanın en güzel coğrafyasında kurulan genç Cumhuriyetimizin yüce Milleti: Senin elinde; dinamik, çalışkan, inaçlı, azimli, hırslı bir gençlik var. Yer altında ve yer üstünde kaynakların var. Tarihinde şanla ve şerefle dolu başarılı örneklerin var. Derin bir kültürün ve bilgi birikimin var… Daha önce çok kere başardığın ve zamanının en yüce ve ileri devletlerini kurduğun gibi yine başarabilirsin. Bunun için çok çalışman ve üretmen lazım. Üretmeden tüketemezsin. Üretmeden yönetemezsin. Üretmeden varlığını sürdüremezsin…
Kısa sürede çok mesafe kat ettik. Mevcut kaynaklarımızı doğru yönetebilirsek çok kısa sürede layık olduğumuz ve hak ettiğimiz zirveye çıkabiliriz.
Bilim insanlığın ortak malıdır. Onlar nasıl ki bizim geliştirdiğimiz aşamadan alıp bilimi yüksek bir seviyeye taşıdıysa biz de, insanlığın ortak paydası olan bilimin tüm gereklerinden hem de günümüzün çok hızlı teknolojisiyle yararlanıp daha ilerilere taşıyabiliriz. Bizim Piri Reis’imiz dünya haritasını çizdiğinde onlar dünyanın yuvarlak olmadığını zannediyorlardı. Biz bin sene önce zihinsel engellileri musiki ile tedavi ederken onlar “ içlerine şeytan girmiş” düşüncesiyle onlara işkence yapıyordu…
Bilimde bizim payımız çok fazla. Komplekse gerek yok. Bilim bizim kayıp malımız gibidir. Onu nerede bulursak alırız ve almalıyız.
Ne japon mucizesi ne Alman modeli ne de Amerikan sitili… bize uyar. Her ülkenin kendi tarihi, kültürü, coğrafyası ve yapısına göre bir kalkınma modeli olmalıdır. Biz de kendi milli değerlerimizi göz önüne alarak kendi modelimizi geliştirmeliyiz.
Kendi kararımızı kendimiz vermeliyiz.