HUKUK DEVLETİ
Hukuk Devleti; Hakların ve görevlerin, suçların ve cezaların yetkilerin ve sorumlulukların önceden yazılı olarak tespit edilmiş kurallarla belirlendiği yönetim anlayışı ve devlet şeklidir. İdarenin her türlü işlem ve eylemlerinin yargısal denetime tabi olması hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. İdeal hukuk devletlerinde bunun istisnası olmaz. Güçsüzleri sonuna kadar yargılayalım ama devletin “saygın” kişi ve kuruluşlarını bunun dışında tutalım zihniyeti adalet duygusunu zedelemektedir. “saygın” kişilerin ve kuruluşların suç işlemeyeceği varsayımı bir aldatmacadan ibarettir. Böyle bir anlayışın ve sistemin hakim olduğu bir ülkenin gerçek anlamda bir hukuk devleti olduğu söylenemez.
Hukuk Devleti’nde yargıçlar bağımsızdır. Hiçbir kişi veya kuruluş yargılama esnasında yargıçların kararını etkilemeye yönelik; talimat veremez, fikir beyan edemez, akıl veremez yönlendirme yapamaz. Yaptığını varsayalım… O zaman da yargı gereğini yapar.
Hukuk Devleti yoksa birey bilinci de yok demektir. Bireyin olmadığı bir ortamda demokratik bir toplumun oluşma şansı yoktur.
Hukuk Devleti olmayan ülkelerde insanlar yalan söyler, takiye yaparlar “ miş gibi “ davranırlar. Suçluluk psikolojisi hakimdir. Çünkü herkes her an herhangi bir şeyle suçlanabilir. Bireysel kimlik bilinci gelişmediği gibi vatandaşların özgüveni ve özgür düşüncesi de oluşamaz. İnsanlar fikirlerini açıklarken “ acaba ne derler “ kaygısı güderler. Dolayısıyla gerçek anlamda düşünce özgürlüğünden de söz edilemez. İnsanların eylemleriyle söylemleri, düşünceleriyle ifadeleri farklıdır. Tabular vardır tartışılamayan ürkülen. İnsanların kendilerine bile itiraf edemediği düşünceleri vardır beyinlerinde. Hukuk devletinde ise birey vardır ve özgürdür. Çelişkileri yoktur. Toplumda tüm farklılıklara rağmen huzur vardır.
Bir ülkede bütün kurumlar iflas etse, sadece adalet ve hukuk mekanizması doğru işlese o ülke ayakta kalmayı başaracaktır. Bir ülkede bütün kurumlar dimdik ayakta olsa sadece adalet sistemi kokuşsa o ülkenin geleceği karanlıktır. Çünkü adalet mülkün temelidir.
Herkesin vatan perverliğini, cumhuriyetçiliğini, milliyetçiliğini ve suçsuzluğunu kanıtlamak zorunda kaldığı bir ortamda, “suçluluğu kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur” kuralı uygulansa ne kadar sağlıklı ve özgüvenli bir toplum ortaya çıkar hiç düşündünüz mü?
Başkasının işlediği bir suçtan dolayı alakasız kişileri, onun yakınlarını karalamasak ne kadar barışık bir toplum oluruz değil mi?
Hiçbir yasada tanımı olmayan, sadece bizim bireysel ideolojilerimiz ile ya da değerlerimizle belirlediğimiz uydurma suçlamalarımız ve kategorilerimiz olmasa farklılıklarımızla beraber birlikte yaşama sevincimiz ne kadar güçlü olurdu?
Bir kanun kötü olabilir. Yasayla belirlenen müeyyide bizim kişisel değerlerimize göre az olabilir. Hatta yasa yanlış ta olabilir. Ama bizler gerek devlet yöneticileri ve kamu görevlileri olarak gerekse bireyler olarak bu yasalara ve hukuka gözümüz gibi bakmalıyız. Onların değişmesi için çalışabiliriz. Ama değişinceye kadar yanlış ta olsa onlara sahip çıkmalıyız.
Hukuk devleti bağlamında ülkemizde yaşanan sorun bireysel bir sorun değildir. Hukukçularımızın; hakimlerimizin, savcılarımızın ve avukatlarımızın almış oldukları eğitimin yetersiz olduğunu zannetmiyorum. Yargıçlarımız ve savcılarımız son derece donanımlı ve yeterlidir. Ancak sistematik bir sorunu bireysel yeterlilikle aşmak ve bireysel olarak hukuk devletini oluşturmak imkansızdır.
Eğer bir ülkede kadastro hala bitmemiş ve devlet; ormanlarının, meralarının, dağlarının ve topraklarının metrekaresini bile tam bilmiyor ve davalar onlarca yıl sürüyorsa, bir yargıç günde 50-60 hatta 100-150 davaya bakmak zorunda kalıyor ve bazen de savcılarımız katiplik yapmak durumunda kılıyorsa, bazı kurumlarda rüşvet vermeden işler yaptırılamıyor ve menfaat temini kanıksanmışsa, yöneticilerden yasaları uygulamak yerine “ durumu idare etmeleri” bekleniyorsa, o ülkenin, hukuk devleti kavramını yeterince özümseyemediğini söyleyebiliriz.
Hiçbir ünvana ihtiyaç duymayan, sen benim kim olduğumu biliyor musun? gibi yaklaşımlara girmeyen ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olmayı en büyük ünvan sayan bir toplum elde etmek istiyorsak, hukuka sarılalım, “ Hukuk Devletini “ tesis edelim.
En iyi kanun, kötü uygulayıcılar elinde kötü sonuçlar doğurur. Kötü bir kanun da iyi uygulayılarla olumlu sonuçlar verebilir. Evet bu doğrudur. Ancak bunu şöyle düzeltmek gerekir. Çok iyi bir kanun eğer uygulandığı ülke hukuk devleti değilse adaletin tesisi için yeterli olmayabilir. Ancak bir kanun kötü de olsa uygulandığı ülke, hukuk devleti ise onunla olumlu sonuçlar almak mümkündür. Yani amaç kanun devleti değil amaç hukuk devleti anlayışını geliştirmek olmalıdır.
En kötü kanun, kanunsuzluktan en kötü hukuk, hukuksuzluktan iyidir. Yöneticilerimizden “ idare etme “ lerini beklemeyelim. Çünkü hukuk hepimize lazım. Hukuk suçluya da lazım. Hukuk devleti suçlunun da haklarının tek güvencesidir.
Katillerin bile hukuk devletinde adil yargılanma hakkı vardır. İşkence görmeme garantisi vardır.
Devlet; örneğin bir başkaldırıda veya terörle mücadele esnasında bazen adam öldürmek zorunda bile kalabilir. Devlet terörü önlemek için en sert tedbirleri olabilir. Kanunlar elveriyorsa idam cezası bile uygulayabilir. Ancak, adam öldürme yetkisi olan devlet, eğer hukuk devleti ise, çok büyük suç isnatları ve delilleri bile olsa suçu itiraf ettirmek veya suçluyu tesbit etmek amacıyla bir zanlıya, bir şüpheliye işkence yapamaz.
Elinizde bir zanlı var. Önemli bir mekana saatli bomba koyduğu yönünde çok ciddi şüpheler mevcut. Şayet işkence yapılırsa bombanın yerini söylemesi ve belkide onlarca insanın ölmesinin engellenmesi mümkün olabilecek. Bu şartlarda siz bu şahsa işkence yapabilir misiniz? Hayır! İşte Adalet ve Hukuk Devleti böyle bir şey. Bunu anlamak, algılamak ve hazmetmek çok zor. Ama biz bu zoru başarmak zorundayız. Hukuk Devleti olabilmek bu nedenle çok önemli, bir o kadar da zahmetli. Getirilerini düşündüğümüzde sizce bu zahmete değmez mi?
Hukuk devletinde yapanın yaptığı yanında kâr kalmaz. Vergi kaçıranla vergisini veren aynı tutulmaz. Bankaları hortumlayanlar beyefendi gibi aramızda dolaşamaz. Görevini yapmayanlar ödüllendirilmez. Görevinde liyakati olanlar aşağılanmaz. Hiçbir yönetici “Türkiye yi ben mi kurtaracağım kardeşim, çalışacağım da bana madalya mı takacaklar? “ diye düşünmez. Kanunsuz yasaklar konmaz. Hukuk devletinde herkes görevini iyi yapar ve özel yaşamında mutludur, özgüveni vardır. Herhangi bir ünvanı öne sürerek toplumda yer edinmeye çalışmaz. Çünkü onun için Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olmak dünyanın en büyük şerefidir. Görevini savsaklayanlar ve suç işleyenler ise suçlarının cezasını çekerler ama yine o şefkatli devletin birer onurlu vatandaşıdırlar. Kanunun kestiği parmak acımaz deyip, toplumda birlik ve beraberlik içinde hizmete devam ederler.