HAVRAN EVLERİ
Safranbolu ve Beypazarı örneklerini bilmeyenimiz yoktur. Daha düne kadar buralar bakımsızdı. Tarihi değerlerimizin farkında değildik. Bırakınız turist gelmesini, yerleşik halkımız bile kaçıp büyük şehirlerde yaşam mücadelesi vermeye çalışıyordu.
Seksenlerden sonra, Turizm Teşvik Kanunu’nun da etkisiyle bakış açısında küçük değişiklikler yaşandı ve Safranbolu, Beypazarı evleri bizim en güzel örneklerimiz oldu. Herkes eski püskü zannettiği evlerinin aslında birer ”konak” ve eşsiz sanat eserleri olduklarını ve benzersiz el işlemeleri, ahşap oymaları ve sıcak demirlerin sanatkâr ustaların hünerli elleriyle şekillendiği muhteşem eserler olduğunu anladı. Bugün binlerce, hatta milyonlarca turistimiz buralara akın ediyor, vatandaşlarımız özellikle hanımlarımız elişi ürünlerini pazarlama şansına kavuştular.
Peki Havran küçük bir Beypazarı minik bir Safranbolu olamaz mı?
“Havran’a açılan Kapılar, Havran’dan açılan Pencereler” konulu bir fotoğraf sergisi ve bir albüm kitap yapmaya karar vermiştim.
İyi ki karar vermişim. Günlerdir Havran’da bu gözle fotoğraf çekiyorum. Girmediğim ara sokak çekmediğim bir ev kapısı ya da penceresi kalmadı. Havran’ın derin bir tarih ve kültür hazinesi olduğunu biliyordum. Ama bu kadar zenginliğe sahip olduğunu fotoğraf çekerken daha iyi görme fırsatım oldu.
Ne yazık ki güzel körfezimiz yıllardır bir betonlaşma sürecine girmiş. Tipsiz, estetik kaygıdan uzak kibrit kutusu gibi, arı kovanı gibi “yazlık” adı verilen zevksiz beton yığınları ikinci konut olarak her tarafı, bütün sahillerimizi kuşatmış durumda. Güzel örnekler de var tabi Bu güzel örnekleri yapanları kutluyorum.
Havran ise hala bir şansa sahip. Tarihi güzelim Havran evleri ve konakları onarılmalıdır. Hali vakti yerinde olan turizmcilerimizi ve iş adamlarını bu evleri alıp, onarıp butik otel tarzında turizme kazandırmalarını diliyorum.
Belediyemize ve Havranlı mülk sahiplerimize de büyük görevler düşüyor.
Evet hileli yöntemlerle bu binaları yıkıp yerine 4–5 katlı beton yığını evler yapabilirsiniz. Bu size kısa vadede rant sağlayabilir. Ama geleceğimizi, ecdat yadigârlarını, tapu senetlerimizi, torunlarımızın istikbalini ve kentin geleceğini de bu arada yok etmiş olursunuz.
Bugün Beypazar’ında herkes kazanıyor. Kadınlar kazanıyor, erkekler kazanıyor, zenginler kazanıyor, fakirler kazanıyor. O güzelim konaklar yıkılıp yerlerine beton apartmanlar yapılsaydı sadece o apartman sahibi kazanacaktı. Şimdi ise Beypazarı’nın tüm halkı kazanıyor. Geleceğini turizm sayesinde sigortalamış oluyor.
Tarihimiz, kültürümüz, folklorumuz, evlerimiz, konaklarımız hızla, içten içe ama sürekli bir yok olma olgusuyla karşı karşıya…Ya oturup aciz bir şekilde bu değerlerimizin yok olmasını izleyeceğiz ya da bir şeyler yapacağız. Konunun önemini kavradığımızda herkesin yapılabileceği bir şeyler olduğunu da anlamış olacağız.
Sistemde de büyük tıkanıklıklar var.Anıtlar kurullarında görev yapan kurul üyeleri son derece yeterli ve özverililer.Burada sorun yok.Ama sistem tıkalı diye düşünüyorum.Ortada,fiilen bir sorun var. Eski, tescilli bir yapıyı ele alalım. Bu yapının deformasyonuna yönelik ne yaparsanız yapın size hesap soran olmuyor. Örneğin çatısında meydana gelen bir sorun binanın birkaç yıl içinde kendiliğinden çökmesine sebep olabiliyor. Kimse kimseye hesap soramıyor. Ama siz ben bu tescilli binanın çatısını onaracağım dediğinizde hayır yapamazsınız? deniyor. Proje isteniyor, onay isteniyor. İsteniyor da isteniyor. Bu düzenlemeyi yapanların iyi niyetli olduklarından kuşkum yok. Ama neticeye baktığımızda; Bozmak serbest yapmak yasak, tahrip etmek serbest tamir etmek yasak gibi bir durum ortaya çıkıyor. Kimse burdan benim Anıtlar Kurulu’nun değerli hocalarını eleştirdiğim gibi bir sonuç çıkarmasın. Ben bu sistemde bir sorun var diyorum. Bu sorunu çözmek gerekir diyorum. Ben öz eleştiri yapıyorum.
Gelin bu tarihi evlerimize, kültür mirasımıza sahip çıkalım. İlk işimiz çatı onarımlarını yapmak olmalı, bir de dış cephe onarımını acil olarak yapalım, deformasyonu durduralım. Devletimizin teşvikleri de var. Hem proje için hem de onarım için. İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerine başvurulduğunda bu hibe yardımlardan da yararlanmak münkün. Ayrıca her şeyi devlet yardımıyla yapmamız da gerekmiyor. Herkes kendi evine, konağına sahip çıksın. Bu bir borçtur. Atalarımızın yapıp bize miras bıraktıklarının onarımını bile yapamıyorsak oturup biraz düşünmemiz gerekmiyor mu? Aslında bakış açımızı değiştirsek bu eserlerin gerçek kıymetlerini anlasak birçoğumuzun rahatlıkla kaynak bulabildiğini de göreceğiz.
Havran’ımıza, geçmişimize, aslında geleceğimize sahip çıkalım. Ecdadımızın ata yadigârı evlerini ve konaklarını koruyalım.