Köye vardığımda şaşırdım... Köyde tarlalar katırla sürülüyor, ekinler orakla biçiliyor ve katırlarla harman yerine taşınıyordu. Köy adeta yüzyıl önceyi yaşıyordu. Türkiye' nin batısında bu kadar geri kalmış bir köy görebileceğim aklımın ucundan bile geçmiyordu. Köyün arka sokaklarını daha doğrusu patikalarını gezerken şaşkınlığım iki katına çıkmıştı. Taş duvarlı, tek odalı, çatısı sazlarla kaplı bir ev in önünden, taşın üzerine oturan seksen yaşındaki bir nine dikkatimi çekti. İki büklüm, bir deri kemikti. Uzun meşakkatli bir ömrün çilesi yüzündeki derin çizgilerden rahatlıkla okunabiliyordu. Ne günler görmüştü kim bilir..? Sonradan adının Hanım olduğunu öğrendiğimizde nineye selam verdiğimde, büyük bir sevgi ile selamıma karşılık vermişti. Çektiği tüm acılara rağmen genlerindeki misafirperverlik, merhamet, ve saygı kaybolmamıştı anlaşılan. Tek odalı evine davet etmişti bizi. Eve elektrik bağlanmamış, gaz lambasıyla aydınlanıyordu. Tüp ve ocakta yoktu kullandığı. Onun yerine duvara açılan bir deliğin içinde yemeğini pişiriyordu. Tek odalı evinde kullanılacak eşyası da yoktu. Yatak olarak kullandığı bir kaç minder evin başköşesinde toplanmış duruyordu. Yörük köylerine mahsus eski, rengarenk bir sandık dikkatimi çekiyordu. İçme ve kullanma suyu dışarıdan taşınıyordu. Alışkanlık içinde bağdaş kurup önümüze oturduğunda anlatmaya başlamıştı..O anlattıkça kulaklarımıza inanamıyor, şaşkınlığımız daha da artıyordu. |