Sevgide şart şurt olmaz!
Yayınlanma :
16.08.2013 20:59
Güncelleme
: 16.08.2013 20:59
Sevgide şart şurt olmaz! İnsanlığın varoluşundan bugüne nasıl geldiğimizi anlatma derdinde değilim. Konumuz SEVGİ. Onun üzerine eğiliyorum. Kuşkusuz insanlığa bahsedilmiş en büyük hediye, en yüksek frekans Sevgi frekansıdır. Bu niteliğin değerlendirilememesinden dolayı hem ruhsal, hem de fiziksel olarak sağlıksız birey ve toplum meydana gelir. Daha somut ve en keskin çıktısı da cinnetler, cinayetler ve hatta savaşlara kadar uzanır.. İnsanoğlunun gerçek bir insan olmasını sağlayan sevgi kavramıdır. Kalben her bir birey tarafından ne kadar anlaşıldığını bilemem ama dünya üzerinde en fazla yazılıp, çizilen, konuşulan ve filmlere konu olan yine Sevgidir. Yenileşmeler, değişmeler onun etkisini azaltmaz. Çünkü bu kavram şarta şurta bağlanamaz. Hem bu kadar yazılıp, çizilen, anlamını koruyan hem de gerektiği gibi, yeterince olgunlaşmadığı düşünülen ama yaşanılması arzulanan sevgi denen olgunun nasıl bir frekans olduğunu gelin isterseniz bir de araştırmacı-yazar Üstad Ahmed Hulûsi'nin kaleminden yansıyan ile anlamaya ve anlamlandırmaya bakalım. SEVMEK Kişi sevdiğiyle olmak ister! Sevdiğinin hâliyle hâllenir... Sevgisi kadarıyla, onunla yaşar! Sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için, çoğunlukla, beğeni ile sevgiyi birbirine karıştırırız... Beğeni, yanında sahip olma arzusuyla açığa çıkar! Bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın... Bu tüm mahlûkatta çok yaygın bir duygudur! Kimi, beğendiğini cebine sokar; kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister; kimi yakalayıp inine sürükler... Her mahlûk yaradılış fıtratına göre, beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister. Sevmek ise bundan çok farklıdır... Sevince, yalnızca sevdiğin için yaşamak istersin! Yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak, yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin! Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!.. Yakınlık bile uzak gelir sana!.. Sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde! Onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir, onun diliyle konuşmaya başlarsın! Gözün ondan başkasını görmez, kulağın ondan başkasını duymaz, elin ondan başkasına uzanmaz olur! Her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!.. Bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana; ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin! Sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni; ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde sevdiğini görürler de, Sen o olmuşun derler! Beğenen sahip olmak ister... Seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna! Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; aşığım sanır! Ama sevdiği uğruna, fedakârlık etmeye gelince sıra, o koku siliniverir üzerinden kopamama sabunuyla! Parasından kopamaz... Mevkiinden kopamaz... Yakınlarından kopamaz... İçinde yaşadığı ortamın güzelliklerinden kopamaz... Etraftan kopamaz! Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde... Eksiklikler görmeye başlar, yetersizlikler görmeye başlar... Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini; uzaktan acıyarak seyretmeye başlar... Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları! Bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur! Beğeniyi, sevgi sanmıştır! Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse, bu defa nefrete döner beğeni; ondan intikam alma duygusu gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında bir o yana, bir bu yana sürüklenir durur; terk edilmişliğin, uzaklaşmanın, lâyık olmadığını yaşamanın sanısı içinde! Oysa yalnızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır! Cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için, mevki-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış; sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş; yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir... Seven ise göze almıştır kopmayı... Dışlanmayı... Paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı... Fıtratından gelir sevgi! Kulluğu sevmek üzeredir! Onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu Yaratan... O yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan! Seven, karşılıksız sever!.. Beğenen karşılığını ister! Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen! Onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu! Ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi... Karınca gibi çalışır; maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar... Ama pervane gibi sevemez! Atamaz kendini ateşe! Sevgi sonunda yanmayı getirir! Beğeni ise sonunda kaçmayı! Beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, sevgi delilikten bir türdür! Anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip, her şarta katlanmayı! Ve delillik bu derler... Beğenme bir tür hobidir!.. Bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen birkaç ay! Sevgi bir ömür boyudur!.. Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez! İçinde, özünde hissedilip açığa çıkaramadığını karşısındakinde bulduğun anda onu sevmeye başlarsın... Özünde sevgin kadardır karşısındakine aşkın! Çoğunlukla karşısındakinden, ondakinin yüzünü göstermesinden gelir sevgi insana! Bazen de özünden gösterir yüzünü O!.. O zaman onlar için derler ki, Allâh'a âşık oldu! Kendine seçtikleridir sevenleri bir çehreden!.. Özünden sevgiyi yaşayanlardır, mukarrebleri!.. Hünerlerini sergilemek için yaratmıştır her şeyi... Sevmek için yaratmıştır sevilenleri! Gözlerinde seyretmek için gözleri olarak yaratmıştır aşkı yaşattıklarını! Avam anlamaz ve bilmez bu aşkı! Bunun aşk olduğunu! Oysa gerçek aşk, O'nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını O'nda yitirip; O'nun Bâkîliğini yaşattıklarıdır gerçek âşıklar! Özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar, âşık olmak için! Yaşamları boyunca bir değer taşımamıştır Dünya ve içindekiler! Parmaklarını bile kıpırdatmamışlardır Dünya için! Allâh de ötesinde bırak onları hevâlarıyla oyalansınlar hitabına maruz kalmıştır programları; ve hücrelerine nüfuz etmiştir bu hitap! Gerçek anlamıyla onlar yaşarlar aşkı; Yaşar onlarda aşkı; sever, acır, merhamet eder onlarda kullarına; çünkü bu sıfatlar için yaratmıştır onları! Var gel dostum, biz dönelim dünyamıza; bu masal gibi gelen sözler yeteri kadar ıslattı bizi!.. Şimdi kurulanmak zamanı! Dönelim dünyamıza, koşalım, çalışalım, didinelim; insanları sevindirmek için onlara bir şeyler verelim; ve gönüllerini hoş etmek için güllâbicilik eyleyelim! Sonra da, bunları hep Tanrı -pardon Allâh- için yapıyoruz! diyerek vicdanlarımızı tatmin edelim! Gönül aşk için yaratılmamışsa, neye yarar bunca demek!.. İyisi mi, hobi kabilinden dinle ilgilenip, günümüzü gün eylemek! AHMED HULÛSİ 2.8.1998