Oturduğu dalı kesen adam hikâyesi beni hep güldürmüştür. Adamın biri ağacın başına çıkmış, bir dalın üzerine oturmuş ve oturduğu dalı kesmeye başlamış. Bunu gören Nasrettin Hoca “Oturduğun dalı kesme! Yoksa düşersin!” diye adama seslenmiş. Adam hiç oralı olmamış ve kesmeye devam etmiş. Gerisi malum, tepesinin üzerine yere çakılmış… Bu hikayeyi her dinlediğimde veya hatırladığımda gülerim. Ama bu gülme; biraz komik, biraz hüzünlü, biraz da trajik acı bir gülümsemedir. Bir insan bu kadar akılsız olabilir mi? Oturduğu dalı kesen bir kişi biraz sonra düşeceğini nasıl olur da tahmin edemez? Bu kadar açık bir sonucu görmek için ille de filozof mu olmak gerekir?
İnsan başkalarına bakarken kendisini göremiyor. Başkalarının kusurlarını araştıran kişi kendindeki eksiklikleri fark edemiyor.
Sanki biz hikâyedeki adamdan çok mu farklıyız?
Her gün bizler de oturduğumuz dalı kesmiyor muyuz?
Zararlarını bile bile, bütün bilim adamları, doktorlar, televizyonlar, kitaplar insan sağlığına büyük zararlar verdiğini bangır bangır açıklamalarına rağmen sigara içiyoruz, sağlıksız besleniyoruz, spor yapmıyoruz, kişisel sağlığımıza zarar veriyoruz. Aslında biz de oturduğumuz dalı kesiyoruz.
Aile yaşamımız da aynı. Çocuklarımızı ne kadar doğru eğitiyoruz, eşimize, çocuklarımıza ve çevremizdeki insanlara ne kadar sevgi verebiliyoruz. Aslında aile kurumunu her vesileyle yıpratıp, oturduğumuz dalı kesmiş olmuyor muyuz? Eşine saygı duymayan, çocuğuna tokat atan, çocuğun özgüvenini yok eden anne ve babanın oturduğu dalı kesen adamdan bir farkı var mı?
Peki çevre yaklaşımımıza ne demeli? Doğada ne varsa sömürüyoruz. Ağaçları, yeşili yok ediyoruz. Suları kirletiyoruz. Elimize ne geçerse, ne kadar kanalizasyon varsa derelere, ırmaklara, denize ve doğaya atıyoruz! Çevreyi kirletiyoruz. Çocuklarımızın suyunu, toprağını yok ediyoruz. Aslında oturduğumuz dalı kesiyoruz.
Dünyanın en güzel coğrafyasında, bin yıldır birlikte yaşayan köklü bir tarih ve kültür birikimi olan bu güzel cumhuriyetin bu güzel insanları bölünerek, parçalanarak, devleti yıpratılarak, hukuku hırpalayarak, demokrasiyi zedeleyerek aslında oturduğumuz dalı kesmiyor muyuz? Atalarımız, “ya devlet başa ya kuzgun leşe” derken birlik beraberlik içinde devlet ve millet kaynaşmasıyla aynı geminin yolcuları olarak bu gemiyi sahil-i selamete çıkarmak yerine geminin su almasına vesile olanlarda oturduğu dalı kesmiş olmuyor mu?
Yaşlanan yorgun dünyamızda, güneş sisteminin en güzel mavi gezegeninde yaşayan insanlar, Hz. Adem’in torunları kavga ediyor, savaşıyor ve öldürüyoruz. Çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor, insanlar ölüyor, aslında insanlık ölüyor.Egoist zihniyetler insan sevgisini yok ediyor. İnsan kendi gezegenini yok ediyor. Sınırsız sanılan hava, sonsuz sanılan su, tükenmez sanılan toprak kirleniyor, tükeniyor ve yok oluyor. Aslında insanlık alemi oturduğu dalı kesiyor.