KULLUK HALLERİ
İnsan zihninde önce, sorgusuz sualsiz kabullendiği inançlar oluşur. Sonra bu inançlarının üzerine kurduğu mantıksal düşüncelerle ‘‘doğru-yanlış’’ olgular ortaya çıkar.
Bu aşamada çoğu insanda zihinsel faaliyet donuklaşır.
Ve belleklerindeki düşünce ‘‘muhakeme’’ edilmeye başlanır.
Sonuçta, evrendeki nizamı tefekkür edebilenler ya da en azından edenlere inananlar “inanç sahibi”, edemeyenler ve bunu ret noktasına getirenler de “imansız” vasfını alır.
Kulluk, bu koşulların hemen akabinde yeşerir. İnsanoğlu, Allah’a karşı görevini yerine getirirken yükümlü tutulmuştur. Çünkü halife olarak yaratılmış insanoğlu, O’nu taşıyacak haldedir.
Sözlükte “kulluk” kelimesinin karşılığı, “boyun eğmektir”. Yani Allah’a boyun eğmek ve emirlerine itaat etmek.
İtaat/kulluk iki anlamda ele alınır.
1- Fıtrî kulluk .
2- İrâdî kulluk .
İlki, yaradılış gayesini ortaya koymaktır. Ölçüsü, önemi ve şekli ne olursa olsun birey bunu yaşar. Yaratan, kendisinde hangi manaları kuvveden fiile çıkartmayı murat etmişse onu yerine getirir.
Örneğin;
‘Yazık o namaz kılanlara, kıldıkları namazdan habersizdirler’. Ayetindeki ibareden tutun, Allah’ın yarattığı biçimi beğenmeyip bazı organların şeklini ve boyutunu değiştirerek, doğal güzelliğin üzerinde güzellik aramanın yollarını arayanlara, seslerini yükseltip adam azarlayan mollalara, paraya pula tapan her şeyi madde plânında düşünen, kısacası dünya/ahiret dengesini bozan, yarınını düşünmeyen insanlara kadar bütün var oluşları kapsar.
Bu durum, Kuran’da açık ve net biçimde, “istisnasız herkes Rabbini zikretmektedir” ifadesiyle anlatılmaktadır. Ayetin yorumu; altını çizerek söylüyorum, ister kabul görsün ister ret edilsin, her insanın her şeyi yapabilmesi, o insanların ibadeti/kulluğu şeklinde olmaktadır.
İkincisi ise bilinçli olarak yapılan görevleri kapsar. Yaratıcısını, çevresini ailesini ve kendini tanımaya matuf bir anlayışı içerir.
Örneğin;
Namaz kılmak, kulluk görevidir. Ancak, eylemi bu kategoride “namazı ikame adını alır. Yani namaz sırasında yapılan her hareketin neye dayandığını, anlamını bilme hali.
İşte Muttakilerin kıldığı namaz budur.
Ehli, “namaz kılınmaz, ikame edilir” der. İşin püf noktası buraya dayanır. Onun olgunlaşmış hali ise Kuran’da bahsi geçen Salât-ı daimdir.
Yunus Emre bu hale şu cümleyle katılmıştır:
‘Âşıklar arasında Cibril dahi hicaptır’.
Biz Yunus’un, Cibril (a.s)’ı bir birim gibi düşünerek bu cümleyi sarf ettiğini düşünmüyoruz. Çünkü Cibril, evrensel akıldır.
Âşık bir yerde evrensel akla aday olduğuna, evrensellik de bütünlük anlamı taşıdığına göre Cebrail neden perde olsun ki?
Kanımızca Yunus, Allah’tan ayrı görmeme halini tasvir etmek için bu şekilde bir cümleyi kullanmıştır.
İşte daimi namaz hali bunu içerir.
Son söz;
Bu kavramın çok iyi anlaşılabilmesi için, Fatiha suresinin en önemli noktası, adeta kilidi durumunda bulunan “kulluk” hali’nin değerlendirilmesi gerekmektedir. ‘İyyakenabudü’ nün anlaşılması iradî ibadet üzerinde yoğunlaşmanın, aksi ise fıtrî anlamanın bir göstergesi olmaktadır.
Ahmed F. Yüksel