HADDİNİ BİLMEMEK!
Shelley'nin 'Ozymandias' adlı şiirinde, ıssız ve ucu bucağı görünmeyen çölde yol alan gezginin, yarısı kuma gömülmüş bir heykelin kaidesiyle karşılaştığını söyler. Heykelin üstünde şu silik yazılar vardır:
Adım Ozymandias,
Kralların kralı,
Sen, yüce varlık,
Eserlerime bak,
Ki haddini bilesin...
Krala atfen yazılan bu dizelerde ana tema, onun “haddini bilmesi” yatıyor.
“Had” kavramını, büyük küçük demeden her bireyin ortak bir düşünce alanında yaşadığı en uç köşeler olarak tanımlayabiliriz...
Şayet kişi, sadece kendi doğrularının var olduğunu kabul ediyor ve bu doğrularında sınır tanımıyorsa, haddini bilmiyor ya da aşıyor demektir.
Keza, hata kabul etmeden, tüm ikazlara karşın, karşısına çıkanı dur durak bilmez bir tavır içinde silindir gibi ezmeye çalışıyorsa, yine haddini aşmış sayılır.
Zaman zaman, insanda kararsızlığın olması normal sayılsa da bu çelişkili anlarda haddi aşmak anormal karşılanır.
Saygınlığın kazanılması veya yitirilmesi de hep haddini bilme konusuyla bağlantılıdır.
Düşünceler bir anda tavana ulaşıyorsa büyük bir ihtimalle hazımsızlık yaşanacak, onun altında da şüphesiz haddini bilmeme durumu ortaya çıkacaktır.
İnsanların, soruları, çelişkileri bulunabilir. Fikir ayrıcalığı da ortaya konabilir, ancak bütün bunlar, bulunduğu şartların dışına taşmalarını yani haddini bilmemelerini gerektirmez.
Örneğin İki kişi birbirinden hoşlanmayabilir, ama her hâlükârda birbirlerine saygılı olmaları ve bulundukları konumun dışına çıkmamaları gerekir.
Şayet anlamsız davranışları söz konusuysa, bunun adı yukarıda belirttiğimiz gibi “haddini bilmemek” olur... Fikrî beraberlik başka, duygusal ilişki başkadır. Şayet fikrî yapıya duygusallık karışmışsa, haddi aşacak davranışların içine girilmesi de olasıdır.
Diğer yandan, bu anlatılanlara ters gibi gözüken başka hallerin yaşandığı da görülmektedir. Haddi aşma korkusu; bireyin yapabileceği çalışmalara, araştırmalara, kısaca aksiyonel hale gelebilmesine dur diyorsa, bu haddini bilmek değil, olsa olsa bireyin evham ve vesvesesinin ürünüdür... Neticede pısırık, üretken olmayan ve sadece “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığı ile hareket eden tipleri ortaya çıkartır ve gayesiz bir ortamı beraberinde getirir.
Kimseyi suçlamak istemem... Ancak, sırf haddini bilmedeki yanlış anlamayı vurgulamak açısından söylüyorum. Bendeniz bu nedenle zamanında “Bir İlim denizi olan Hz.Muhammed’den (s.a.v) yeterince istifade edilemediğini düşünüyorum!..”
Cenab-ı Hak tarafından “Halife” olarak seçilen insanın, niteliklerini ortaya koyması için, karşısındakine saygı duymaması anlamsızdır.
Ne var ki saygı “haddini bilmek” demek değildir.
Ahmed F. Yüksel