Her toplumda, şiddeti çeşitli derecelerde yaşayanlar var, kendilerini frenleyebilenler, sadece sözel şiddete başvuruyor. Şiddet veya hiddet duygusu da, tatmin olamamanın, içgüdüsel bir yaşamın ifadesidir.
Kişi bunun acısını, hangi konularda yoğunlaşmışsa o noktada çıkarmaya bakıyor.
Sevgi ve barış ortamından mahrum bırakan zihniyet, ezme / ezdirme ilişkisinden başka bir şey getirmeyecektir.
Topluma hâkim olan böyle bir anlayış ile, dindar olmanın bir anlamı kalır mı?
Yeniden yapılanma, hızlı ve bilimsel değişim agresif tutumla bağdaşamaz. Bu koşullarla maalesef mistik alana adım atılması mümkün değildir..
İnsanın iç dünyası kızışınca, dış görünüm bozulmaya, cephe kaplaması yer yer çatlamaya (surat asılması) sırlar da dökülmeye başlar. (Az sayıda insan bu hale dayanıklıdır.)
Bu kişiler, daha kendileri arınmamışken, etki alanlarına alabildiklerini, çeşitli vaadleri ve anlayışları nisbetinde, mistisizme yaklaştırabilmeyi hüner olarak kabul ederler.
Ne ?
Neden ?
Niçin ?
Gibi soruların cevabını, varlık oluşunun hikmetlerini bilmeden, hissettiklerini tam algılayamamanın getirisiyle, müdahalecilikle aktif olanı sekteye uğratmakta da asla tereddüt etmezler.
Toplum iyi tanıyamadığı böyle kişilere güvenle bakamıyor.
Gerçekten tarafsız olabilmek ise, basiretle mümkün. Gerçek eğiticinin sözlerinde tehdit, yukarıdan atma ve hamasi palavralara rastlamak mümkün değildir.
Her şey geçip gidiyor; bu vahim durumun ivedilikle değişmesi gerekiyor.
İnsanlar, böyle bireylerin kifayetsizliğini fark edip mistisizmin hedeflediği tek bilinç, tek şuur çatısında, tamamen bir dayanışma içinde bulunmaya, tek vücut gibi hareket etmeye gerek duymalıdır.
Yetersizliklerin basiretle karşılanması, davranış biçiminde hoşgörü yatması, hataların devamında ise müdahale edilmesi şarttır.
Yetersizliği tespit edilen kişilerin hataları bulunurken ve beğenilmeyen şartlar gözlemlenirken, basiretli adımlar atılmalı, mistik bir hoşgörü içinde bulunulmalı, onları tekrar kazanabilmek, kalkındırabilmek için yardımcı olunmalıdır.
Tarih boyunca ilmin yüz akı olan insanlara şiddetle karşı koyulup yüz kızartıcı yakıştırmalar yapılmıştır. Onlar bu zihniyetleri mütebessim çehreyle karşılamışlar, Teklik anlayışı ile yaşayıp âlemleri seyredegelmişler, tabiri caizse “Yılanı bile deliğinden çıkartan” sözlere gülüp geçmişlerdir.
Duygular ile değil, “Muntakîm” ismi gereğince tavır alabilme, muhatabın yaptığı eylemin basiretsizce olduğu bilincini aksettirme, menfaatsiz ilişkilerde bulunan ve ancak doğruyu müşahede edebilen basiretli insanların işidir.
Kişisel korkular, sıkıntılar ve vehim kalkmadığı sürece, insanın öz benliğine ulaşması ve bir başkasına yardım edebilmesi asla düşünülemez.
Bu çerçevede ılımlı, tarafsız örnekler sergilemek, toplumun anlaşılmaz hantallığını hareketlendirmek için, insan kendine yakışanı yapmak zorundadır.
Bireylere tanınacak bir hoşgörü ortamı Allah nizamının gereğince olmalıdır.
Zira, kişilerin kendi aralarındaki elektriklenmeyi artırarak, mistisizme hizmet etmeyi düşünmeleri, adanmışlığın değil, belki yetersizliğin ifadesidir.
Bu olguyu hatırlamayan insanlar, zaman içinde doğal olarak yerlerini bulacaktır.
Şüpheniz olmasın,
İlahi Adalet mutlaka tecelli edegelecektir.
Ahmed F. YÜKSEL