Sıcak ve bunaltıcı bir günün sonunda güneş; yatağına uzanmaya hazırlanan yaşlı ve hastalıklı bir beden gibi yorgun adımlarla ufuk çizgisine doğru ilerliyordu. Bütün enerjisini insanlara bırakmanın huzuru da vardı biraz tebessümünde. Gazete sütunlarını dolduran satır aralarında anlatılanlar, hayatı bize acı yönleriyle sunsa da, mutluluğumuz, kendimize inandırdığımız pembe yalanların boyu kadardı.
3. Sayfa haberlerinde yer alan cinayetlerin işlenme sebebi çoğunlukla yanlış anlaşılma ya da hiç anlaşılamamaktan kaynaklanmışken, iletişim çağında iletişimsizlik korkusu kaplamıştı beni. Bir sayfa ötesinde ekonomi haberlerine geçiyorum. Emekliye % 1 zam yapılmıştı. Emeklinin kalbi bu heyecanlı habere dayanabilecek miydi acaba? Eline geçen üç kuruşluk maaşla tüm imkanlarını zorlayarak evladını üniversitede okutan bir babanın mutluluğu en son mezuniyet töreninde yaşadığını biliyordum… İşsizlik, gün geçtikçe kötüye giden ve kronik bir hal alan hastalık gibi ülkemin tüm insanlarını sarmışken, son sayfa haberlerini süsleyen top modellerin bikini rengine takılır olduk adeta.
Dün dolaştığım Altınkum sokakları, Türkiye’nin gerçek yüzünü tüm çıplaklığıyla gösterir gibiydi. İçimi daraltan haberlerden biraz olsun uzaklaşmak ve nefes almak için çıktığımda, nefesimin daha da daraldığını hissettim.. Güneş batmıştı ancak etkisi hala sürüyordu. Sağlı sollu açılan sergiler ve üzerine gerilen tentenelerin sıcaklığına, bir de insan kalabalığı eklenmişti. İnsanlar yazlık terliklerini kaldırımlara sürterek yürüyor, satıcıların gözlerinde bir şeyler satacak olmanın pırıltısını görüyordum. Ancak insanlar sadece bakmakla yetiniyor, satıcılar her seferinde savaştan mağlubiyetle çıkmış gibi umutsuzluk kaplıyordu. Biraz daha ilerlediğimde bir yanda müzik sesleri, diğer yanda ise okey taşlarının sesleri birbirine karışmıştı. Nefesimin azaldığı kalabalıktan uzaklaşmak için hızlandığımda nihayet denizi görmüştüm. Burada tenteneler yüzünden göremediğim yıldızları dahi görebiliyordum. Düşündüğüm tek şey derin bir nefes almaktı… Yakamozların dans ettiği dalgalara ulaştığımda, o çılgın kalabalık arkamda kalmıştı. Tekrar kafamı çevirip baktığımda beynimden geçen saniyelik düşünceler, buraya gelmeden önceki tüm pozitif enerjimi alıp götürmüştü. Ezilen- ezen, mutlu- mutsuz, zengin-fakir, güzel-çirkin ve sayamadığım tüm tezatlıkların bir arada olduğu bir dünyada yaşıyorduk. Mutluluk ise, sadece kendimizi inandırdığımız pembe yalanların boyu kadardı.