Sabah, Islak kaldırımların üzerinden telaşlı adımlarla işine gitmeye çalışan insanların yalnız ve mutsuz yanları dokunuyordu yağmur damlalarına…
Hüzünlü yüzüyle yere düşerek suyla birleşen o çınar yaprağı ise hayata son nefesini verir gibiydi… Son kez bakıyordu belki de gökyüzüne. Gri renkteki bulutların arasında güneşi göremeyeceğini bile bile gözlerini dikti uzun uzun. Az sonra üzerine büyük bir ayağın basacağını hisseder gibi vedalaştı son kez hayatla.
Sonbaharı, kovarak yerini alan kış mevsiminde hep hüzünlü yönler yansıyordu hayata. Kedi ve köpekler çatı altlarında sığınacak bir yer arıyordu. Kendi varlıklarından bıkmış şekilde tüylerini kabartarak, yiyecek bulabilmenin endişesini de atmışlardı sırtlarından. Tek düşündükleri ıslanmamak ve itilip kakılmadan kuru bir yere sığınmaktı. İnsanlar şemsiyeleriyle hızla geçerken yanlarından, insan olmadıklarına sevindiler bir kez daha.
Kış mevsiminde hayatı sanallaştıranlardan olmamak adına üşümeyi ve ıslanmayı dahi göze almıştım bugün. Dışarı çıktığımda önce bir serinlik çarptı yüzüme. Sonra da yağmur taneleri. Bir müddet yürüdüm ıslak kaldırımlarda. İnce ve sık dokunmuş bir kumaş gibi üzerime düşen taneler yerini serinliğe bırakıyordu. Yüzüm üşümeye başlamıştı, ardın da ıslanan tüm vücudum.. Kışın bu az da olsa serinliğine fazla dayanamamıştım.
Anladım ki kış; camın arkasından güzeldi. Anladım ki kış; kartpostallarda, fotoğraflarda, sığındığınız bir yerden baktığımızda güzeldi. Hayat yaşanan mevsimler kadar yani 3 mevsimdi. Çünkü kış, hayata acımasızlığıyla tüm ağırlığını koyduğunda, insanlar kaçıyor, bir köşeden seyrediyorlardı. Yine bir kış mevsimindeyiz. Bense yine bilgisayarım tuşlarına hafifçe dokunarak, yağmurun sesini biraz da olsa duyabilme amacındayım..