Çünkü bölgemiz -Ayvalık,Burhaniye,Edremit,Havran-merkezli olarak çoğunluğu Midilli ve Girit’li 175.000 mübadile ev sahipliği yaptı.Sadece bölgemize değil ülkemizin tüm bölgelerine 500.000 civarında Yunanistan sınırları içinde yaşayan Müslüman Türk yerleştirildi.Suyun Karşısına ise ülke genelindeki yaklaşık 1.400.000 ortodoks Rum gönderildi.En acısı ve şaşırtanı da Konya ve çevresinde yaşayan dinleri Ortodoks olan öz be öz Karaman Türkleri de mübadeleye tabi tutuldular.
Suyun iki tarafında da mübadiller çok acı çektiler.Kendi topraklarından çoğu istemeden sürüldü,malını,mülkünü,evini barkını bir daha geri dönmemek üzere terk etmek zorunda kaldı.Çünkü mübadele Protokolünde “mübadeleye tabi tutulanlar bir daha geriye dönemez” kararı vardı.Göç yolculuğunda da telef oldular,mallarını,eş ve çocuklarını kaybettiler,bir bilinmeze acılar içinde yol aldılar.
Dostlarını,komşularını,alışkın oldukları havayı,suyu,kuşun sesini,balığın suda atlayışını bahçesindeki çiçeklerin kokusunu her şeyi bir daha görmemek,sesini duymamak üzere terk etmek zorunda kaldılar.Gönderildikleri suyun karşı tarafında da hemen iskan edilemediler,bir süre geçici iskan merkezlerinde denklerini açmadan yarı aç yarı tok günlerce beklemek zorunda kaldılar.Tıpkı geldikleri yerlerdeki iskan merkezlerinde perişan şekilde eşya,hayvan ve insan yığınları arasında iskan edilmek üzere Gülcemal vapurunu bekledikleri gibi.İskanda da sıkıntılar yaşandı, karşıda pamuk,tütün ziraatı yapanlar iskan edildikleri ülkede zeytin tarımı yapılan bölgelere ya da ticaret erbabı ortodoks Rumlar adaların hayvancılık ve tarım bölgelerine iskan edildiler.Kimilerine geldikleri yerlerdeki gayrimenkullerin iskan edildikleri yerlerde tam karşılığının verilmediği,kayırma ve rüşvetin çok aileyi perişan ettiği hep dile getirildi.Bir kısmı iskan edildikleri yerlerde tutunamadı,başka yerlere,bölgelere göç ettiler.Elbette çileleri bitmedi.İskan edildikleri yerlerde hemen kabüllenilmediler,dışlandılar,ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz kaldılar.kendilerine “yarım gavur,adalı,deli adalı…”suyun karşı tarafında ise “ pis Türkler…” gibi aşağılama,dışlama ifadeleriyle hakaret edildi.Oysa onlar kendilerine “ yarım gavur” diyen komşusu kadar Türk,”pis Türkler “ diyen komşusu kadar Rum’du.Bu dışlanmışlığı kabul etmekte zorlandılar,bir kısmı geri dönmenin yollarını araştırdı,bir kısmı kabullenmek zorunda kaldı.Bu dışlanmışlık suyun iki yakasındaki mübadiller için de geçerliydi.Yöremizde sık kullanılan bir halk söyleyişiyle “ ne Isa’ya ne Musa’ya “ yaranabildiler.Birinci kuşak mübadilleri bu dışlanmışlık travmasıyla küskün olarak doğdukları toprakları bir daha göremeden,Sıla özlemiyle bu dünyadan göçtüler.Oysa suyun doğusundakiler de batısındakiler de Osmanlı tebasıydı.Yunanistan bağımsızlığını kazandığında Müslüman Türkler,yeni Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde kalan ortodoks Rumlar kurtulunması gereken“ öteki “ oldu.Az da olsa bazı bölgelerde bu dışlanmışlığın izlerine günümüzde de görmek mümkün.Tıpkı 1900-1915 arasında Bulgaristan ve Balkanlar’dan gelen Bulgar,Boşnak,Arnavut, Pomak…Türklerinde de -halk söyleyişiyle kısaca “Macır” tanımlamasıyla-dışlanmışlık izlerini gördüğümüz gibi.
Bu üzücü ve acı olaylar suyun iki yakasında 102 yıl önce yaşandı,bir çok roman,öykü ve Araştırma kitabı yayınlandı.Sayısız paneller ve söyleşilerde enine boyuna irdelendi.Bu konudaki çalışmalar artarak sürdürülüyor.
Bilindiği gibi Lozan Barış Konferansı’nda;30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunanistan Krallığı arasında “Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine ilişkin Sözleşme ve Protokol” imzalandı.Böylece 1912 yalından beri iki yakada süre gelen büyük ve trajik göç dalgasına diplomatik düzeyde çözüm getirilmiş oldu.Esasen; 1914 yalında Venizelos’un teklifiyle Yunanistan Krallığı ve İttihat ve Terakki Hükümeti arasında İzmir civarındaki Rum azınlıkla,Selanik civarındaki Müslümanların isteğe bağlı mübadelesi için Atina Anlaşması yapılmıştı.Böylece Balkan Savaşları nedeniyle iki ülkede oluşan göçmen sorununa bir çözüm getirilecekti.Ancak 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla söz konusu anlaşmanın uygulaması gerçekleştirilememişti.Bu duruma daha sonra Kurtuluş Savaşı’nı takiben Anadolu’dan Yunanistan’a yapılan kitlesel Rum göçleri de eklenmişti.Bu nedenle iki hükümetin de delegeleri nüfus mübadelesi konusunda hemfikir ve kararlıydılar.Konferansın diğer katılımlımcıları da bölgede kalıcı barışın inşası için mübadeleyi gerekli görmekteydiler.Konferansta Mübadeleye Türk tarafının ısrarıyla zorunluluk şartı getirilmiş ve mübadelede tek kıstas olarak “din aidiyeti” kabul edilmiştir.Protokol esasları çerçevesinde iki tarafta yapılan çalışmalar sonucu İstanbul Rumlar’ı ile İmroz(Gökçeada),Bozcaada Rum ahalisi mübadele dışı bırakıldı.Buna karşılık Batı Trakya Müslümanları da mübadele dışında tutuldu.Böylece Türkiye’de küçük bir Rum topluluğuyla,Yunanistan’da küçük bir Müslüman topluluğu yerlerinde bırakılmış oldu..Venizelos tüm bu gelişmelerden sonra mübadeleden vazgeçilmesini teklif ettiyse de teklifi kabul edilmedi.
Mübadele ile her iki taraf,ileride sorun olabilecek “ötekiler” den kurtulmuş oldu.Belki de mübadelenin asıl amacı buydu.Mübadeleyle Ülkemizdeki ticaret ve zanaat erbabı Rumların karşıya gitmesi kısa vadede ekonomik sıkıntılara yol açtı.Karşıda ise tarım ile uğraşan Müslüman Türklerin kaybı ekonomik sıkıntılara neden oldu.Genel bir durum muhasebesi yapmak gerekirse mübadeleden Yunanistan’ın siyasal açıdan zararlı;Türkiye’nin ise siyasal açıdan kazançlı çıktığı söylenebilir.Bilindiği gibi Osmanlı’nın özellikle çöküş döneminde herşeyine karışan Büyük Devletler 1923-1930 yilları arasında Türkiye’nin iç işlerine pek karışmadılar.Yunanistan ise Türkiye’ye göre yaklaşık üç kat fazla mübadili kabul etmek zorunda kaldığından iskanı sağlamak amacıyla yoğun olarak dış kaynaklardan kredi ve borç almak zorunda kaldı.Bu da Yunanistan’ı dış müdahalelere açık hale getirdi.İskanlar için Yunanistan 10 milyon sterlin (borç/kredi) harcamış ve bu borçlar için Yunan Hazinesi yılda 2.888.000 sterlin faiz yükünün altında ezilmiştir.Türkiye ise Yunanistan’ın harcadığı meblağın onda birini ancak harcamış ,hiç dış yardım ve borç almamış ve böylece dış güçlerin olası müdahalelerinden de uzak kalmıştır.
İki toplumda da unutulmaz yaralar açan Türk-Yunan Mübadelesi Dünya tarihindeki acılı en sarsıcı göçlerden biridir.
Bir daha böyle acıların yaşanmaması dileğiyle…
Yorumlar
Kalan Karakter: