Asgari ücret 8 bin 500 lira olmuş…
Emeklilerin en düşük aylığı 5 bin 500’e yükseltilmiş…
Günümüz şartlarında bu paralarla geçinilebilinirmiymiş…
Ne gam (!)
Siz; Anadolu taşrasında haber muhabirliği yapmaya çalışan ve çoğu zaman aldığı tehditlerle bıçak sırtında yaşamak zorunda kalan bir gazetecinin ayda eline geçen paranın ne kadar olduğunu biliyor musunuz?
Hadi bir tahmin edin…
10 bin?
5 bin?
3 bin?
Sizce hangisi?
Hadi ben söyleyeyim;
Mesela Anadolu’nun taşra bölgelerinden biri Balıkesir’de herhangi bir haber ajansında çalışan serbest muhabirin ayda eline geçen ortalama rakam 750 ile 1000 TL arasında.
Yanlış okumadınız; bin lirayı geçmiyor.
Bu işi kırsal coğrafyalardaki herhangi bir ilçede yapan muhabirin ise koskocaman bir ay içerisinde eline geçen para; inanın mübalağa etmiyorum, sadece 200 ile 350 TL arasında değişiyor…
“Sosyal güvenlik” mi dediniz?
O da ne?
Türkiye’de bir tane bile serbest muhabir, telif ücreti karşılığında haber yaptığı özel veya devlet kurumları tarafından sosyal güvenlik sistemi şemsiyesi altına sokulmuş değil.
Hani asgari ücret ve emekli maaşlarının yetersizliğini haykıran sendikalar var ya; işte o sendikalar, iş basın emekçisinin haklarını savunmaya geldiğinde ortalıkta yoklar…
***
Siyasetçiler ve bürokratlar bu konuda neden mi sessiz?
Onlar hiçbir zaman gerçek basın emekçisinin kim olduğunu öğrenemediler ki.
Onlar; klavye başında iki-üç klişe cümle kurup, sosyal medya sayfalarında işkembeden atanları gazeteci kabul ettikleri için gerçek basın emekçisinin kimler olduğunu asla bilmezler…
Ha bir de siyaset ve bürokrasi dünyası için önemli olan; kendisine gazeteci süsü vererek türlü şantajlarla milyonları cebe indirenlerdir.
Herkes sıcak yatağında mışıl mışıl uyurken, elinde fotoğraf makine ve kamerası ile karla kapanan yollarda kalanları televizyon ekranı ve gazetelerden kamuoyuna nakleden basın emekçisinin hiç kimse farkında bile değildir…
Birileri uyuşturucu satarak gençleri zehirler, yakalanır ve adliyeye çıkarılırken kendisini görüntüleyen haberciye gün gelir bıçakla, silahla saldırır; ayda 200-300 TL karşılığında hiçbir sosyal güvenliği olmaksızın sadece gazetecilik aşkıyla alın teri döken o garibim basın emekçisini yaralar yâda öldürür ama o fukaranın sesini duyan bile olmaz.
Yıllarca basın sektörüne hizmet verdiği halde, o serbest muhabirin “basın kartı” bile olmaz.
Basın kartı olmadığı için gazeteci bile sayılmaz.
Tıpkı eline geçen “sadaka” niteliğindeki paralar gibi, kendi camiasında bie “adam” bile sayılmaz.
***
Canını dişine takarak gazetecilik mesleğini en iyi şekilde yapmaya çalışıp, evine ekmek bile götüremeyen Türk Basını’nın mazlum kalemleri olarak niteleyebileceğim “Serbest muhabirler” varken ve O’nların sesini koskoca ülkede bir tek kurum bile duymazken; bana hiç kimse, “asgari ücretli veya emekli ölüyor, bitiyor” demesin.
Asıl meftalar; basın camiasının içinde çünkü…
***
Bu duygularla gerçek basın emekçilerinin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.
Tabi ortada kutlanılacak bir şey varsa…
Esen kalın…