ESMERİ ALEV EKEBAŞ - HAKAN YEDİCAN RÖPORTAJI
“NEMRUT DAĞI ve GÖKSEL BAĞLANTILARI”
“2000 YILLIK GİZEMLİ, MUHTEŞEM BİR YAPI ve DÜNYANIN İLK ASLANLI
HOROSKOBU BİZLERE HANGİ ÖNEMLİ SIRLARI FISILDIYOR OLABİLİR?
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Hakan hocam öncelikle hoş geldiniz. Bizler sizleri çok iyi tanıyor ve takip ediyoruz
ama sizi yeni tanıyanlar için bize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
HAKAN YEDİCAN; Merhaba Alev hanım. Öncelikle davetiniz için ve böylesine önemli konulara yer vererek
insanlarımızın bilgilenmelerine aracı olduğunuz için sizlere çok teşekkür ederim.
!978 Ankara doğumluyum. İlkokulun hemen ardından Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet
Konservatuvarı Vurmalı Çalgılar Bölümü’ne başladım. Orta, lise ve üniversite bölümlerini de aynı okul ve
bölümde okuyarak, üniversite ikinci sınıfı atlayarak, okul ikincisi ve bölüm birincisi olarak üniversite
eğitimimi tamamladım. Hemen ardından yine aynı okul ve bölümde Master ve Doktora eğitimlerime
devam ettim. 2002 yılında yine aynı bölümde Vurmalı Çalgılar Araştırma Görevlisi oldum. Ayrıca Modern
Bale Anasanat Dalı’nda perküsyon ve piyano eşlikçiliği, Caz Bölümünde Bateri Öğretim Görevlisi,
H.Ü.Akademik Orkestrası’nda Vurmalı Çalgılar Grup şefi ve diğer Senfonik Orkestralarda ve Operalarda,
TV – Radyo programlarında ve çok sayıda konserlerde görev aldım. Halen H.Ü. A.D.K Vurmalı Çalgılar
Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak çalışmalarıma devam etmekteyim.
Bunların yanında, lise çağlarından beri frekanslar, insanlık tarihi, dünya dışı yaşam, UFO’lar, antik
medeniyetler, mitolojiler, inanç sistemleri, Sümer ve Anunnakiler, Mısır-Hint-Güney Amerika uygarlıkları,
piramitler, kadim tarih ve okültizm gibi çok farklı konulardaki merakımla araştırmalara başladım.
Merakımın ve araştırmalarımın sürekli artarak devam etmesiyle de, uzun yıllar sonucunda ortaya çıkan
ilginç sonuçları da seminerler, TV-Radyo-Sosyal Medya Programlarında ve katıldığım gezi programlarıyla
da ilgili insanlarla paylaşmaya çalışmaktayım.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Bugün size Nemrut Dağı ve önemi hakkında birkaç soru sormak istiyorum. Çünkü
sizler defalarca o bölgeleri ziyaret ettiniz ve çok çeşitli konularda da araştırmalarda bulunuyorsunuz.
Bizlere kısaca Nemrut tümülüsünden bahsedebilir misiniz?
HAKAN YEDİCAN; Nemrut Dağı, Adıyaman ilinin Kahta ilçesinde ve şu anda 2150m yükseklikte
bulunmakta olan, sönmüş bir volkanik dağdır. Bu dağın zirvesindeki yaklaşık 2.000 yıllık olan yapılar ve
heykeller, bu bölgede geçmiş zamanlarda hükümdar olan I.Antiochos Theos(I.Theos Dikaios Epiphanes
Philorhomaios Philhellen / Antiokhos) tarafından, inandığı tanrılarına saygısını ve yakınlığını göstermek
amacıyla inşa ettirmiştir. Bu yapının içinde de I.Antiochus’un mezarının bulunduğu düşünülmektedir.
Antiochos, Büyük İskender’in soyundan gelen annesi Kraliçe Laodike tarafından Yunan, baba tarafından
Pers Krallarıyla bağlantılıdır. Yapının doğu ve batı bölgelerinde ise 8-10m’lik dev heykellerin olduğu
teraslar bulunmaktadır. Bu terasların her ikisinde de aynı sırayla yer alan devasa heykeller ise soldan
sağa şu sıradadırlar; Tanrı-Kral I.Antiochos, sağında ülkenin Ana Tanrıçası
Kommagene(Fortuna/Juno/Tyche), tam ortada Baş Tanrı Zeus(Oromastes/Ahura Mazda), onun yanında
Apollon(Mithras/Helios/Hermes) ve en sağda ise Herakles(Artagnes/Ares/Bahram) yer almaktadır. Tanrı
heykellerinin oturduğu tahtlarının arka yüzünde ise I.Antiochos’un bizzat yazdırdığı bir çeşit vasiyetname
gibi yorumlanabilecek 237 satırlık uzunca bir kült yazı(Nomos) bulunmaktadır. Tarihsel hikayesini çok
kısaca özetleyecek olursak, eski çağlarda Büyük İskender’in imparatorluğunun parçalanmasıyla oluşan
birçok krallıktan biri olan Kommagene Krallığını kuran I.Mithradates(I. Mitridat Kallinikos)’in oğlu olan
I.Antiochus, M.Ö. 62-32 tarihleri arasında bu krallığa altın çağını yaşatmıştır. I.Antiochos’un ölümünden
106 yıl sonra M.S. 72 yılında ise Roma’ya karşı yapılan bir savaşta krallık tüm gücünü yitirip Roma
hakimiyetine girmiştir.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Nemrut Dağı Tümülüs’ü ne zaman ve nasıl keşfedilmiştir?
HAKAN YEDİCAN; Bu Tümülüs, 1881 yılında, Diyarbakır’da yürütülmekte olan bir yol çalışması için
çevrede keşif yapıyor olan Alman arazi mühendisi Karl Sester(Charles Sester) tarafından keşfedilmiştir.
Daha sonra Alman Arkeolog Otto Punchtein ve o dönemin ünlü bilim insanlarından olan Osman Hamdi
Bey bu bölgede araştırmalar yapmışlardır. Ciddi anlamdaki ilk yoğun kazılar ise ancak 1953 yılında
başlayabilmiştir. Karl Sester’in 6 kişilik ekibinin de yardımlarıyla birçok kalıntı ve belgeyi ortaya
çıkartmışlardır. Bunların içinde Grek’çe yazılı bir kitabede heykeller hakkında bugünkü bilgilerimizi
oluşturan en önemli belgelerdendir. Nemrut Dağı, 1987 yılından beri Unesco Dünya Miras Listesi’nde ve
1988 yılından beri de Nemrut Dağı Milli Parkı olarak koruma altındadır.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Heykellerin oturduğu tahtların arkasındaki Grekçe yazılardan bahsettiniz. Bu
yazılarda neler yazmaktadır?
HAKAN YEDİCAN; Doğu ve Batı teraslarındaki tanrıların oturduğu tahtların arkasında aynı şekilde ve
hemen hemen aynı ifadeler yer aldığı için, tahrip olmuş ve eksik kısımların karşılıklı kıyaslanmalarıyla
eksik ifadeler çözümlenebilmiştir. Böylece Doğu Terası’ndaki metin 237 satır olarak çözüme
kavuşturulmuştur. Buradaki 30. satır ve devamında, anıtın kurucusu, Persleri ve Helenleri, soyunun
“mutluluk veren ataları” olarak anlatmakta ve yazıtın sonunda, “İran’ın, Makedonya’nın ve kendi yurdu
Kommagene’nin bütün baba-tanrılarının, çocuklarına ve torunlarına lütufkâr olmakta devam etmeleri”
umudunu dile getirmektedir.
Bu yazılarda ve heykellerde betimlenen Zeus ile birlikte bahsedilen Oromasdes ise, genel olarak
Hellen/Yunan Pantheonu’nun baş tanrısı Zeus olarak değerlendirilse de, esasen Zerdüşt dininin “Bilge
Efendisi” Ahura Mazda’nın Grekçe karşılığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece, Zeus-Oromasdes’i,
burada Hellen-Pers ortak tanrılar göğünün hükümdarı olarak düşünmek gereklidir. Ayrıca yazıtların 53.
Satırında şu önemli ifadeler yer almaktadır; “İşte, gördüğün gibi, Tanrılara gerçekten lâyık oldukları bu
heykelleri ben diktirdim: Zeus-Oromasdes’in, Apollon-Mithras-Helios-Hermes’in, Artagnes-Herakles-
Ares’in ve her şeyi besleyen vatanım Kommagene’nin heykellerini. Aynı taştan ve aynı tahtlar üzerinde
duaları işiten Tanrıların yanına kendi heykelimi de koydurttum. Böylece ulu Tanrıların ezeli saygınlığını
kendi genç bahtıma çağdaş kıldım. Ve böylece onların kraliyete ilişkin olarak giriştiğim işlerde sık sık ve
somut olarak, âlicenap bir yardım olarak bana tevcih ettikleri sonsuz ihtimam ve himayelerinin
hakkaniyetli bir taklitçisi oldum”.
Puchstein, yazıtın başlangıç kısmını aşağıdaki şekilde çözmüştür: “Kral Mithridates Kallinikos ile,
Anasever, Muzaffer, Epiphanes Tanrı Kral Antiokhos’un kızı olan, Kardeşsever Tanrıça Kraliçe Laodike’nin
oğlu, Romalıların ve Hellenlerin dostu, Adil, Büyük Kral ve Tanrı Antiokhos, kutsal temeller üzerinde
sonsuz zamanlar için ebedi harflerle kendi ululanması amacıyla sözler kaydettirdi”.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Nemrut Dağı’ndaki tümülüste Kral I.Antiochus’un mezarı bulunabilmiş midir?
Tümülüsün içinde başka neler olabilir?
HAKAN YEDİCAN; I.Antiochus’un mezarının bu tümülüsün içinde biryerlerde olduğu düşünülmektedir
fakat henüz böyle bir mezara ulaşılabilmiş değildir. Bu Tümülüs, yaklaşık 50m yükseklikte ve 150m
çapında olup, yumruk büyüklüğünde taşlarla özenle konik şekilli bir piramit şeklinde örtülerek
kapatılmıştır. Tümülüsün içinde bu mezardan başka, birçok yeraltı tünellerinin olduğu da
düşünülmektedir. Burada yer alan heykellerin sıralamasının özel bir anlamı olup olmadığının araştırılması
ise “Hiyerotesyon” dalının araştırma konusunu oluşturmaktadır. Şahsen yaptığım EMF(Elektro Manyetik
Alan) ölçümlerinde ise, tümülüsün başladığı yerde elektromanyetik alan enerjisinin “0” V/m(Volt/Metre)
ve “0” µT(microTesla) seviyesine düşmesi de araştırılmayı hak eden başka bir ilginç konudur. Sonraki
turlarımızda daha farklı ölçümler de yapmayı planlamaktayım.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Sizi Nemrut Tümülüsü’nde en çok neler etkiledi acaba?
HAKAN YEDİCAN; Nemrut Tümülüs’ünde beni en çok etkileyen şeylerin başında, batı terasında yer alan
aslan kabartması ve önemi ilk sıradadır. Çünkü dünyanın ilk horoskobu olarak kabul edilir. 175cm
yüksekliğinde, 240cm genişliğinde ve 47cm kalınlıkta olan bu kabartmanın gövdesinde, her biri 8 ışınımlı
19 yıldız ve aslanın üzerinde ise 16
ışınımlı 3 büyük yıldız sembolü
bulunmaktadır. Bu üç yıldız sembolünün
Mars, Merkür ve Jüpiter gezegenleri
olduğu, hemen üzerlerindeki Yunanca
yazılardan anlaşılmaktadır. Aslanın
boynunda da hilal şeklinde “ay”
sembolizmi vardır. Hilalin yukarısında
da, krallığı sembolize eden Regulus
Yıldızı vardır. Konunun uzmanlarına göre
horoskoptaki bu dizilim Jüpiter, Merkür,
Mars ve Ay’ın yörünge hareketleri baz
alınarak, M.Ö. 109 Yılı 14 Temmuz
tarihine ve bu dizilimin gözle
görülebilmesinin de ancak saat 19:37’de
mümkün olabileceği hesaplanmıştır. İlginç olan şeylerden birisi de bu dizilimin yaklaşık 25.000 yılda bir
oluşmakta olmasıdır. Yazılı kaynaklardan anlaşıldığına göre bu tarih, Kral I.Antiochos’un babası olan
I.Mithridates’in taç giyme anını ifade etmektedir. Eğer ki bu ifade doğruysa, tüm bu yapı kompleksinin
çok gelişmiş astronomik ve göksel bilgilere dayanarak yapıldığı ve o dönemde bu kadar hassas ve derin
bilgilere sahip olunduğudur. Aslanlı horoskop, 2003 yılında restorasyon için farklı bir bölüme alınmıştır.
Yurtdışından gelen bir ekiple anlaşılmış fakat bazı nedenlerden dolayı ekip değiştirilerek yerli uzmanlara
devredilip gerekli müdehaleler yapılmış fakat maalesef ki bu ekibin müdehalesine maruz kalan aslanlı
horoskop halen bir konteyner içerisinde tutulmakta ve ziyaretçilere kapalıdır. Devletimizin, milletimizin
her türlü milli ve tarihi değerimize sahip çıkarken çok daha hassas olmasını ve bu tür önemli konuların
mümkün olduğunca da Türk uzmanların kontrolünde yapılıyor olmasını ümit ederim.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Birçok defa ziyaret ettiğiniz Nemrut Dağı’nın zirvesinde siz ve ekibiniz neler
hissettiniz?
HAKAN YEDİCAN; Ben de oraya daha önce gelen birçok kişi de, Nemrut’a ilk geldiğimizdeki heyecanımızı
her defasında aynen yaşıyoruz. Bölgenin en yüksek zirvesinde zaten muhteşem bir manzara ve dinginlik
hissi var. Ayrıca gün doğumu ve gün batımı sırasında güneşin ve gökyüzünün o muazzam renk şöleni,
insanı resmen büyülercesine derinden bir etki yaratıyor. Ayrıca oraya giden herkes, müthiş bir huzur ve
sakinlik hissini de mutlaka yaşıyor ki bu konuda sıfır elektromanyetik seviyesinin de etkisi olduğunu
düşünüyorum. 2000 yıl öncesinin farklı krallık ve kültürlerini birleştiren Kommagene uygarlığının
topraklarındaki birlik, beraberlik, kardeşlik ve barış duyguları belki de bu muazzam tümülüs ve
heykellerin taşlarında titreşmeye devam ediyordur, kim bilir? Farklı inanç sistemlerini de dostça bir araya
getiren bu kültürün sessiz tanıkları olan bu devasa heykeller, adeta ziyaretçilere sessizce çok önemli bilgi
ve gizemleri fısıldıyor gibiler. Orada çok yoğun ve mistik bir şekilde tarihin gizemli şifreleri olduğunu
hissedebilmek mümkün olabiliyor. Herkese, bir gün mutlaka oraya gidip bu duyguları bizzat yaşamalarını
tavsiye ederim.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Sizce Nemrut Dağı’nın Göbeklitepe’yle ilişkisi olabilir mi?
HAKAN YEDİCAN; Tümülüsün en önemli tanrı figürü Zeus. Uzun yıllardır yapmakta olduğum
araştırmalarım sonucunda, Tanrıların Tanrısı “Zeus”, Yunan tanrılarının da baş tanrısı olarak Pers
mitolojisinde “Ahura Mazda”, Peru ve Roma kültürlerinde “Jüpiter”, Hint kültüründe “Vishnu”,
İskandinav Mitolojilerinde “Thor”, İran Mitolojisinde “Hürmüz”, Amerikan Mitolojilerinde “Viracocha”,
Türk Mitolojisinde “Ülgen” ve Sümer Mitolojisin’deki “Enlil”e karşılık gelmektedir. Enlil karakteri
Sümerlilerin Tanrıları olarak kabul ettikleri Anunnaki’lerin de baş şahsiyetlerinden biri olup baş düşmanı
olan üvey kardeşi Enki ile olan savaşları tüm dinlere, mitolojilere, hikayelere, destanlara konu olmuş ve
dünya genelinde de binlerce resim, heykel, kabartma, tablet vb. gibi arkeolojik eserlerde de ellerinde
genellikle bir çanta ve kozalak tutarlarken ifade edilmişlerdir. Anunnakilerin bu aynı çanta figürünü
Göbeklitepe’nin 43 numaralı sütununun en üstündeki kabartmalarda üçlü olarak yer alıyor olması bana
Göbeklitepe’nin de bir şekilde Anunnakilerle ilişkili olabileceğini ve dolayısıyla Anunnaki baş
tanrılarından olan Enlil/Zeus’un da Nemrut Dağı’nda heykelinin olmasından dolayı da bu iki gizem dolu
yapının birbirleriyle ortak bazı yönleri olup bu konuların da detaylıca araştırılması gerektiğini
düşündürmektedir. Çünkü şahsi düşüncem şudur ki; bana göre tüm dinler ve mitolojilerde aynı
karakterler, olaylar ve hikayeler farklı isimler altında aynı konuları ve kişileri ifade etmektedirler. Bu
iddiam doğru ise, tüm dünya dinleri, mitolojileri ve hatta kadim ve gizem dolu muazzam taş yapıları,
piramitleri de aslında aynı ortak kaynaklarla ilişkili olup, gizemli bir kültürle bağlantılı olabilirler. Ayrıca
Nemrut Dağı’ndaki horoskop aslandan da açıkça anlaşıldığı üzere bu yapı kesinlikle gökyüzündeki
yıldızlar ve gezegenlerle derin astronomik bilgiler kullanılarak, hassaslıkla inşa edilmiştir ki aynı şekilde
Göbeklitepe’nin 12’li sütunlarının da astrolojik Zodyak takımyıldızlarıyla ilişkili olabileceğini ve yapıların
ortasındaki iki büyük “T” şekilli kayanın da çeşitli yıldızlara hizalı olacak şekilde inşa edildiklerini
düşünmekteyim. Bu konuda da Nemrut Dağı’nın ve Göbeklitepe’nin gizemlerini doğru çözümlemek ve
bağlarını araştırmak çok büyük önem arz etmektedir.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Sizce bu muazzam Tümülüs ve heykellerin burada yapılmış olmasında, Nemrut
Dağının ve bu bölgenin seçilmesinin özel bir sebebi var mıdır?
HAKAN YEDİCAN; Elbette akla gelen ilk şey Kommagene krallığı’nın bu bölgelerde yaşamış olması ve bu
bölgenin en yüksek zirvesinin de burası olmasıyla, en yüksek yerin de Tanrılar’a en yakın yer olarak
düşünülmesi en mantıklı seçim olacaktır. Ancak, biliyorsunuz ki bu topraklar çok uzun zamandır
kutsallıkla ilişkili tutulmuş bölgelerdir. Bunu sadece mitoloji ya da efsane olarak değil de aynı zamanda
enerjisel bir ley hattı kesişim noktası veya bölgesi olarak da düşünmemiz gerekebilir. Bu konuda, Fırat ve
Dicle nehirlerinin muazzam enerjileri ve önemi her zaman o bölgeyi farklı kılmıştır. Örneğin, dünya
üzerinde sadece Şanlıurfa Halfeti’de yetiştiği bilinen endemik bitki türlerinden olan ve ilk kez Alman
eczacı ve bitki toplayıcısı Paul Sintenis tarafından 1988 yılında Halfeti bölgesinden toplanan
“Mezopotamya Sümbülü”, 1977 yılında Speta adlı yabancı bir araştırmacı tarafından bilim dünyasına
tanıtılmıştır. Ayrıca yine bu bölgeye has olan endemik bir bitki de “Siyah Gül”dür. Yani buradaki bazı
bölgelerin havasının, suyunun, toprağının farklı bir enerjisi var gibi görünmektedir. Bu konuların bilimsel
olarak daha derin araştırılması da gerekmektedir.
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Bizlere bu konularla ilgili son olarak neler söylemek istersiniz?
HAKAN YEDİCAN; Bu konularla ilgili şunları söylemek isterim ki; şahsen ülkemizin, insanlığın, dinlerin,
mitolojilerin tarihleri bence bizlere tamamen doğru olarak yansıtılmamakta ve aslen kozmik kökenlere
sahip bağlantıları vardır. Birçok konuda önemli sırlar ve gizemlerle dolu çok farklı bir “hakikat” olduğunu
düşünüyorum. Bu dünya üzerinde huzurlu, kardeşçe ve barış içerisinde yaşayabilmemiz için, birbirleriyle
muazzam derecede bağlantılı ve tahminlerimizden çok eskilere kadar uzanan bu gizemli bağlantıları
çözmemiz gerekmektedir. Çok önemli bir zamanda ve coğrafyada yaşamaktayız. Arkeolojiyi, astrolojiyi,
gerçek tarihi, insanlık ve inanç sistemlerimizin kökenlerinin gerçekte nelerle bağlantılı olabileceğini
anlayabilmenin en önemli ve kestirme yolu da, kadim tarihimizi çok iyi analiz edebilmekle mümkün
olabilir diye düşünüyorum. Bu konularda çok açık fikirli ve geniş açılardan tarafsızca bakabilmeli, bilime
ve mantığa uygun adımlarla hakikati aramakta geç kalmamalıyız. Çünkü şahsen şuna inanıyorum ki;
insanlığın gerçek kozmik kökenleri ortaya çıktıkça, dünyadaki karanlığı bir meşale gibi aydınlatacaktır.
Son sözlerimiz de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’den olsun; “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük
işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”. “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda
mevcuttur!” .
ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Değerli bilgileriniz için sizlere çok teşekkür ederim. Araştırmalarınızda ve
gezilerinizde sizlere kolaylıklar diliyorum ve katıldığınız için çok teşekkür ediyorum.
HAKAN YEDİCAN; Ben de davetiniz için sizlere çok teşekkür ederim. Araştırma ve gezilerimize devam
edeceğiz. Edindiğimiz yeni bilgileri de sizlerle paylaşmaktan her zaman kıvanç duyarız. Esenlikle kalın