Önce Kahramanmaraş’ta 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin ardından bu kez de, Hatay’da 6,6 ve 5,8 ile sarsıldık.
Her depremde; yitirilen hayatlar, geride kalanlar, ortaya çıkan karanlık manzaralar karşısında adeta hepimiz o enkazlar altında eziliyoruz.
Gözyaşının adeta sele döndüğü, trajedilerin yaşandığı o kentlerde milletimizin güç zamanlarda kenetlenmesine her an bir kez daha tanık oluyor ve bu dayanışmayla elbette kendimizle gurur duyuyoruz.
Ama onurlanamadıklarımız da var.
6 Şubat’ta meydana gelen ilk depremlerin ardından, ortaya çıkan fırsatçılar gibi mesela…
***
Depremin ilk anlarından itibaren insanlar enkazların altından yakınlarını çıkarıp, kurtarma derdindeyken, bu fırsatçılar ekmeği, suyu fahiş fiyatlarla satabilmeyi becermişlerdi.
Oysa kendileri de o afeti tüm gerçeğiyle yaşayanlardı üstelik.
Deprem bölgesinde bir anda ortaya çıkan fırsatçılık, enkazlardan “mal canın yongası” şiarıyla eşyalarını çıkarmaya çalışanlardan asansörlü merdivenlerle çalışan pek çok nakliyecinin fiyatlarını 10 - 15 kat arttırmasıyla da kendini göstermeyi sürdürdü.
Yetmedi;
Pek çok celep; deprem bölgelerinin kırsal mahallelerinde evleri başına yıkılmış, ağılların göçüğü altından çıkarabildikleri büyük ve küçükbaş hayvanlarını yaşatabilmeye çalışan köylünün başına çökmüştü.
Et fiyatlarının zirveye çıktığı ülkemizde, bir büyükbaş hayvanın 50-60 bin liralara satıldığı günümüzde, o insan müsveddeleri; kendi canının derdine düşmüş olan o çaresiz insanların elinden bu hayvanları sadece 5-6 bin lira karşılığında toplamaktan utanmamıştı.
Yine yetmedi;
Bu kez de pek çok uyanık; depremzedelerin ailesini, sevdiklerini, hatıralarını, gelecekten beklentisini bıraktığı o enkazlar altındaki arazilerini 3 - 30 paralar karşılığında ellerinden almaya çalışıyorlar.
Hatay Valisi Rahmi Doğan da bu duruma karşı, depremzedelere “evlerinizi satmayın” uyarlarında bulunuyor.
Tabi, deprem bölgelerinde orta ve az hasarlı evler için konut sahiplerinin en az 10 kat fazla kira talep etmeye başlamalarına ait fırsatçılıklardan bahsetmeyeceğim bile…
***
Soruyorum;
Biz ne zamandan beri içimizde bu kadar şerefsizi barındırır olduk?
Bunca kanı bozukla biz yıllardır aynı topraklarda nasıl yaşadık?
Her fırsatta bir eline kutsal kitabı, diğer eline bayrağı alıp, Allah –Peygamber söylemlerini kullanarak, enkaz altından çıkarılan o insanları sömürmeye çalışan bu adi mahlûklara yönelik devletin herhangi bir yaptırımı olmayacak mı?
Meydanı boş bulan bu çakallar, diledikleri gibi davranabilmeyi sürdürecekler mi?
Yaptıkları yanlarına mı kalacak?
***
Tabi bu bahsettiğim fırsatçı zihniyetin Anadolu’nun en batısındaki Ayvalık ve çevresindeki uzantılarına da birkaç sözüm var.
Pek çok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun içinde veya ardında mevzilenen bu sinsi yılanları biliyorum, tanıyorum.
Depremden etkilenen 11 kentteki o şerefsiz fırsatçılarla, coğrafi uzaklık nedeniyle belki uğraşamam ama gazetecilik yaptığım bu çukurdaki Allahsızlarla kavgamı vereceğim.
Depreme dayanıksız, benden bile yaşlı evleri makyajlayıp fahiş fiyatlarla satanlar, bu evleri fahiş fiyatlarla kiralayanlar başta olmak üzere; güzel Ayvalık’ımı her konuda sömüren, sömürmeye çalışan bütün fırsatçılar, bilin ki; peşinizdeyim çakallar sürüsü…
Namlunun önünde hedef bile olsam, en ufak açığınızda deşifre edeceğim hepinizi…
Bununla da kalmayacak, ipliğinizi pazara çıkardığımda da yargılanabilmeniz için tüm gücümle karşınızda olacağım.
Herkes kendi kapısının önünü süpürse, belki de koskoca ülkemde bir tane pislik kalmaz.
Bu vesileyle de tüm gazeteci meslektaşlarıma bu mücadeleyi herkesin kendi görev bölgesinde hakkaniyetle verebilmesini öneriyorum.
Bunu yapın ki; bu mesleğin gücünü bu şarlatanlara birer tokat gibi yapıştırarak gösterelim.
Bunu yapın ki; masum insanların kanlarını emenlerin maskelerini hep birlikte düşürebilelim.
Esen kalın…