Seviyorsanız duygularınızı haykırmaktan asla geç kalmayın. Paylaşın tüm dostlarınızla.
50 yıldır onu canımdan daha çok seviyorum; hâlâ ellerini tutamamanın acısı yüreğimi yakıyor.
Tebessüm ona o kadar çok yakışıyor ki, solmaması için hiç düşünmeden canımı veririm.
Ona bir sarıldım mı, kendimi kelebekler gibi gökyüzünde uçar, vals yapar gibi hissediyorum.
Cümleleri belki içinizde bir sevgi tomurcuğunu harekete geçirdi; belli bir yaş grubunda bu günkü ağır yaşam şartları altında yine Leyla ve Mecnun aşkını, Ferhat ile Şirini veya "Altınoluk’u Seveceksen, Tahsin Amca gibi sev" uyarılarını düşünmeye başladık. Romantizmi kaybettiğimiz yıllarda bir an 60 ve 70'li yıllara dönelim. Sevdiğinizin karşısında yüzünüz kızarır, kelimeler kifayetsiz kalırdı. Elini tutmak şöyle dursun, bir saniye bile dokunmak elektrik alır, kelebekler gibi vals yaptırırdı yüreğinizde. Evinin önünden geçerken perdeyi aralayıp bir gülücük versin diye bilmem kaç tur attığınızı sayamazdınız. Kerime Nadir veya Muazzez Tahsin romanlarının samimi, karşılıksız yürekten gelen sevgiyi yaşatan bir gerçeği benimserdiniz; hâlâ yaşınız ne olursa olsun bu duyguların lezzetini yaşayanlar vardır aramızda, hatta ilk aşkın heyecanı ve son aşkın karışmış duygularıyla…
Edremit Körfezi-Altınoluk halkı, böyle bir aşkı yaşamış Tahsin amcalarını asla unutmadı.
Biz onu vefalı kızı Pelin ve Esra Erol programından tanıdık. Son arzusunu yerine getirmek için Basın ve Esra Erol yardımlarıyla gerçekleşen Almanya’daki son karşılaşmada, hazin son da ki anılarını anlatırken ve bıraktığı veda mektubunu okurken gözyaşlarımızı tutamadık.
Kısaca öyküyü hatırlayalım: 1937 yılları, Genç Türkiye Cumhuriyeti ekonomik mücadelede duygularında önce vatan gelişimi ile uğraştığı maddi imkânsızlıkların bu günkü gibi yeterli olmadığı yıllar. Tahsin amcamız, uğraştığı işte ancak kendi geçimini karşılıyor ve minicik bir odada hayatını devam ettirirken mahallenin en güzel kızı Melina Serviç’e gönlünü kaptırıyor. Bu ilişki karşılıklı olarak ara sıra beraber yürüyerek, anılarında aşkın en temiz duygulu anlarını yaşıyorlar.
Her güzel kızın kaderi gibi Melina, ağabeyleri tarafından zorla evlendirilip Almanya’ya gönderilmek isteniyor. Tahsin amca henüz askere dahi gitmemiş ve 4 yıllık bir ayrılık yılları karşısında kâbus gibi duruyor. Melina bir mektup yazıyor: "Gel beni iste veya kaçır," diyor. Bu sevda karşısında sessiz kalma, "Sen askere gidersin ama dönüşünde beni bulamazsın, sevgimize sahip çık," diyor samimi yazılarıyla.
Tahsin amca, sevdiğini bu yaşam şartlarında mutlu edemeyecek, maddi imkânsızlıklara çözüm bulamayacak düşüncesiyle sessiz kalıyor ve cevap vermeden askere gidiyor ama kalbinde Melina’yı ölünceye kadar taşıyacak durumda. (İki gönül bir olunca samanlık seyran olmadığını benimseyen dürüst yıllar, gerçek aşka saygı duyulan anılar...)
Kader ağlarını örüyor ve Melina , sevmediği bir erkekle evlendiriliyor. Askerlik bitiyor, Tahsin amca evleniyor. Evlatları oluyor, eşi vefat ediyor. Yıllar geçti ama içindeki ateş sevda bir türlü sönmüyor. Her yaş grubu mutlaka son arzum diye direttiği yıllarda ve vefalı kızı Pelin bu konuda Esra Erol ile işbirliği yapıyor ve Almanya’da bulunan adreste Melina’nın kapısına dayanıyorlar. Zil sesine açılan bir kapı ve hâlâ güzel diyebileceği bir Melina ama bakışları buz kesmiş; "Nasıl gelebiliyorsun, yıllar önce neredeydin, aşkımıza niçin sahip çıkmadın?" diyen öfkeli bakışlarla bir müddet bakışıp kapıyı hiddetle kapatıyor. Tahsin amca şaşkın, hayalinde onu gördüğü gibi sarılacağı, elini tutacağı duygular birden sabun köpüğü gibi dağılıyor. Hüzne dönüyor ama pes etmiyor. Ertesi günü tekrar kapıya dayanıyor ama boşuna. Karşı tarafın isyanlı sözleri, yurt dışında polis ve kanun problemleriyle boynu bükük, kızın Pelin’in ısrarlarıyla çaresiz kalarak yurduna Altınoluk’a dönüyor.
Yüzmek, hatta sırt üstü yüzerek bulutlarda onun hayalini görerek yaşamak, martılara sevdiğini haykırmakla geçen günlerde, bence gökyüzünde sevdiği Melina'nın bir tebessümünü görerek ruhunu teslim ediyor (18 Temmuz 2020). Arkadaşları onu denizden çıkarırken yüzündeki huzuru asla unutamıyorlar. Bu nedenle bu aşkı Altınoluk'ta yaşatacak bir simge arayışları içinde tasarım hazırlıyorlar. Kızı Pelin, maddi imkânlarını kullanarak bir çeşmeye, bir oturma bankına, bir sanat sokağına bu aşkı gelecek yeni nesillere taşımak için bir kısa öykü ile tanıtmak istiyorlar.
(Haşmet Demirbil)
Güncelleme Tarihi: 16 Temmuz 2024, 23:49