ÇIKIŞA AZ KALA

ÇIKIŞA AZ KALA 

Üniversiteden mezun oldu Can. İzmir'den nişanlısı ile Ankara'ya taşınma vakti yaklaşmıştı. Bu şehirde artık bir hafta kadar zamanları vardı. Hazırlıklar tamam sayılırdı. Geriye en ağır iş kalmıştı. Çünkü aniden karşısına çıkabilecek tanımadığı insanlarla iş yapmak, onlarla baş edebilmek ayrı bir yetenek olsa gerekti. İşte bu çok zordu. Kendi de bunun farkındaydı. Can, elden çıkarması gereken eşyaların fotoğraflarını, Kafayı Yemeden Sat Nokta Com'da Satabilirsen'e koymuştu. Anında telefon yağmuru gelmeye başlamıştı bile. Açtı telefonu Can heyecanla ve yüksek çıkan sesle irkildi. Telefonu gayri ihtiyari kulağından biraz uzaklaştırdı.

- ALO kimsin!? ALOO... Kimsin!? Kuvvetle gelen höykürme ile bir an durgunluk dönemi geçirir Can, adam devam eder,

-Yatak, diyorum. Yatak! Tek kişilik mi?

- Ne! Nasıl yani? Fotoğrafları orada, çift kişilik olduğunu görmediniz mi? Karşı tarafın telefonu kapatmasıyla konuşma sonlanır.

Bir diğeri arar,

- Dolap üç kapılı mı?' diye başlar görüşme.

- Dört kapısı da fotoğrafta görünüyor. Zahmet olmazsa dikkatli bakın da öyle arayın, der Can ve konuşmayı bitirmesiyle birlikte telefon tekrar çalar. Açar ve müşteri,

- ALU, ALOOU...

- Buyurun, der Can.

- Yengenle gelcende onun işi çıhtı şindi. Ben bi gelivesem de eşyaları gameraya çekivesem, aanadın mı?

Sessizlik olur...

- Yengene öyle gösterip, aşam garavesek diyom, olma mı?

- Olur, der Can.

- Sen hele adresi ver bakam. Hemen gelicin. Can bekler, haber çıkmaz. Arar ulaşamaz. Bu şekilde pek çok telefon gelir. Can yorulmuştur. Ve bir başka görüşme.

- Selam gardaş, dolap beş gapılı mı? Can, daha bunun yanıtını vermeden,

- Dolabın eski di mi? Eski görünüyor gardaş, sen ona öyle fiyat biç. En son ne dersin?

Can'ın boğazı kurumuştur. Zoraki yutkunur ve derin bir nefes alır. İki yıllık dolabı aniden eskimiştir. Hatta olmuştur, hurda. Telefon çalar gene, bu sefer arayan müşteri, yatak odası takımını görmeye gelir. Fiyatta anlaşılır.

- En fazla bir hafta zamanım var, der Can. Eşyanın alınma günü kararlaştırılır. O gün sabah Can adamı arar,

- Ne zaman geliyorsunuz? Yani saat kaç gibi? Vakit daralıyor, kesin alacaksanız başkasına göstermeyeceğim.

- Bugün gelemiyorum, yarın kesin der, haber veririm, diye de ekler. Gün yarın olur ve yarından da ses çıkmaz. Yarının ertesi Can telefon eder,

- Abi aramadın?

-Abi işim çıktı yaa... Yarın gelmeye çalışacağım der, der ama nafile. Böylece hararetle geçmiş dünlerin sinir olduğu yarınında bu müşteri Can'a dönüş yapar.

- Abi Ankara'ya kaç gün sonra gidiyorsun? Netleşti mi?

- Üç gün sonra, e abi bi karar verin, diye kızar Can.

- Abi kapatma, sabah mı gideceksin?

- EVEET!

- O halde yarın akşam geleceğim şeklinde ağzından çıkan cümledeki geleceğim kelimesinin verdiği yumuşatma hissiyatıyla abili görüşme biraz daha sürer.

- Ertesi gün akşam olmuş ve müşterinin sesinin çıtı çıkmamıştır. Can arar, yanıt alamaz. İzmir'de iki günü vardır. Arayan diğer müşterilerle de koltuk takımı için konuşmaktan bitap düşmüştür.

- Sabah, akşam karar vereceğiz,

- Yarın kesin haber veririz, diyerek devam ederler.

Koltuk takımı, sonunda karşılıklı memnun kalınarak spotçuya verilir. Can, bir gün önce kendisine,

- Abi! Yatak odası takımını almaya yarın akşam geleceğim, diyen müşteriyi az daha bekler, haber gelmez. Son kez arar, müşterinin telefonu açılmaz. Bir yandan da telefon hiç susmaz. Kendi telefon sesinden de ürker olmuştur. Ve akşam on bir buçukta telefon gelir.

- Abi... Abi!.. İşim çıktı, gelemedim. Yarın kesin oradayım. Yatak odasını sakın başkasına verme!..

- Yeter ama! Geleceksen GEL! Yarın son günüm. Diğer müşterileri davet edeceğim, der Can.

- Abi bak olmadı şimdi. Ben alacağım takımı. Yarın akşam on bir gibi geleceğim.

- PEKİ, der Can zoraki ve yutkunur. Günün yorgunluğunun ve karmaşasının ağırlığı ile uykuya dalar. Öğleden sonra adam arar.

- Abi akşam ben gelmeden önce eşyaları kapının önüne indirin. Yanımda iki kişi getireceğim. Ancak onlar sadece eşyaları araca yükleme işini yapacaklar, der.

 Zaman kalmamıştır. Can'ın tamam demekten başka çaresi yoktur. Ve üçüncü kattan aşağıya eşyaları indirmek için acil adam gerektiğini düşününce daha da gerilir. Can, mezun olduğu Buca Üniversitesi'nden arkadaşlarına ulaşmaya çalışır. Müsait olan ikisi gelir. Beraber dolabı sökerler. 'Biraz erken hallolsun da bakarsın adamlar erken geliverir' diye içinden geçirir. Yatak odası takımını akşam saat yedi gibi apartmanın önüne indirirler. Bu arada gençler kan ter içindedir. Sıcaktan öte aşırı nemden bunalırlar. Evin içi neredeyse tamamen boşalmıştır. Sabah, kalan eşyalar için kamyonet gelecek ve yüklemenin arkasından Ankara'ya yola çıkılacaktır. Gençler, yorgun argın çimlerin üzerine oturup soluklanırlar. Bu arada balkondan Can'ın nişanlısı seslenir.

- Soğuk gazoz indireyim mi?

- Sonra, derler, eşyalar yüklensin de öyle içelim!.. Saat akşam on olmuştur. Ve o akşam on birde müşteri yatak odası takımını almaya gelecek, bir aksilik çıkmazsa tabii... Can, yorgunluğun sessizliği içindeyken telefon sesiyle irkilir. Arayan kişi, eşyaları Ankara'ya götürecek olan kamyonetin şoförüdür. Geleceği saati söyler, sabah onda, der.

- Yatak odası takımını alacak müşteriden, saat on biri geçmesine rağmen ses soluk yoktur. Arar Can, yine ulaşamaz. Yaklaşık beş on dakika sonra beklenen müşteri dönüş yapar.

- Abi yaw... Çok acil işim çıktı. Eşyaların sabah kaçta gidecek? Takımı aşağıya indirdiniz mi? Can, dudaklarını yuvarlar, ağzını sanki kelimelerle dolduruyor gibi yapıp tam yüzü küfür edecek şekli alırken, yüksek sesle,

- EVET! Takım aşağıda, eşyalar sabah onda yola çıkacak, der.

- Abi sabah dokuzda oradayız. Şimdi gelemeyeceğiz, iş çıktı. Kusura bakma be abi...

- Abine..., der Can, gözleri açılmış, başını geriye iterek, ellerini havaya kaldırır. Telefonu tekrar kulağına dayar. Dudaklarını birbirine sıkıca yapıştırarak, belli belirsiz homurdanır. Müşteri en son,

- Ben ister miyim böyle olsun abii, der ve telefon kapanır. Gençler söylene, söylene bahçeye inerler. Biraz hava almak isterler. Can'ın nişanlısı balkondan yine seslenir,

- Gazozları getireyim mi? Soğuk gazozlar gelir ve gerginliğe bir nebze serinlik içerler. Sonrasında ise günden kalan huzursuzluk ve takiben uykusuzluk ile sabaha ulaştıklarında saat sekiz olmuştur. Can'ın telefonu çalar, açar ve Can telaşla,

- Geldiniz mi?' diye sorar. - Abi ben Manisa'dayım. Senin eşyalar bu sabah onda kesin gidiyor değil mi?

 Evet, derken yüzünde acı bir tebessümle,

- Gidebilirse yani inşallah, diye ekler Can. Müşteri pişkin pişkin,

- Ben bir iki saate kalmaz İzmir'e yola çıkacağım ve doğrudan oraya geleceğim, der.

- Hayır!.. Gelme!.. E para!.. Gidiyorum!.. Gel! derken o anda kafasında her şey durmuştur Can'ın.

- Abii... O da sorun mu? Ben sana parayı gönderirim abi yaa... ABİİİMM...

"Elinka" Emel Güneş   'Öykü'   30 Ağustos 2018 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.