TRT’de yayımlanan Gassal dizisi, evrensel ölüm gerçeğinin kaçınmadan sorgulanmasına vesile oldu.
Dizinin içeriği, yapımcı ve oyuncu başarısı bir yana; insanın öldükten sonra fazlalık gibi görünen bedeninin “atık” değil de geri dönüşüme girmeyen şey / ruh olduğu gerçeğini perçinliyor.
İnanç dünyasında ruhun ölümsüzlüğü ortak kabulleniştir.
Nihayetinde ölü beden, sadece geri kalanların ona hizmet verdiği bir atık haline geliyor.
Dünyevî yaşantıdaki bedenin kutsallaştırılması, ruhun kutsallaştırılmasından ve kanunlaştırılamayan karmakarışıklığından daha önemli hale gelmesi zihni bulandırıyor.
Bedenle ilgili atık fikri, insan ruhunu örseliyor.
Bu yüzden ölüye saygı hem dinî ritüel hem geleneksel kültür haline gelmiş.
Pekiyi pratikte bu ortak kabullere riayet ediliyor mu? Hayır! Ya inançtaki samimiyet noksanlığı ya da geleneklerin dünyevî arzulara feda edilmesi gerçeği örtbas ediliyor.
Hatta insan canlısı, diğer canlıların ölümüne sebep olup onları yedikten sonra “ne güzel gitti” diyerek kendisi dışındaki canlılara atık olarak bakabiliyor.
Diğer canlı türlerine aynı hassasiyeti göstermeyen insan, “kendi türünün onurunu sahiplenme, ölülerine ve hatıralarına değer verme” fikriyle kendini savunabiliyor.
Diziyi tamamen izlemediğim için özet üzerinden hepinizin ilgi duyacağı bir konuya varmak istedim.
Şarkıcı Ferdi Tayfur’un bedenin kutsallaştırılması, acının tadına varmışların vefası, ölünün arkasından konuşulması gibi konulardan bahsedeceğim.
Ferdî acılardan kolektif bilinç çıkarmak
Toptancı ve aşırı genellemelere karşıyım.
“Ferdi Tayfur’un ölümü ülkeyi yasa boğdu” gibi hatalı bir söylem bunlardan biri…
Şarkılarını dinleyip hüzünlenen, neşelenen, aşk ve öfkesini aynı dozda ayarlayanların üzülmesi normal.
Hatta sanatçıyı ikonlaştırıp ölümüne ikna olmayanların taşkınlığı da kabul edilebilir.
Hislerinin hırpalandığını düşünen gençler olabilir.
Nihayetinde milyonlarca hayrandan söz ediyoruz.
Ancak yetişkin olup da beyni çocukluktan çıkamamışların taşkınlığı affedilemez.
Ölümünün ardından kötü sözler söylemesi, özel hayatına dalması, kötü şöhretlilerle kıyaslaması vahim.
Hele bunun kitle yayın araçlarından yapılması çok daha vahim!
İnsan bedeni, toprağa karıştıktan sonra biyolojik dönüşüme uğrar, tabiat döngüsünün bir parçası haline gelir.
İnsanın bir görünen (beden) bir de görünmeyen (ruh) yanı var.
Ruhu taşıyan bedendir nihayetinde…
Ferdi Tayfur da insan olarak her fani gibi toprağa karışacak. Sanatçının cansız bedenine ayrı bir anlam yüklenip yüceltilmesi de din bulaştırıp günah sosuyla bulanması da kabul edilemez.
Bunlar yapıldı ve bu coğrafyada yaşayanların vicdan, ahlâk, erdem gibi insanî değerlerinin sorgulanması gerekir.
“Biz ne ara bu hale geldik?” diye şaşkınlığını ifade eden her insan, suçu dışarıda değil, kendi iç dünyasında aramalı…
Biz işte bu durumlar karşısındaki ölçüsüz, ahlaksız, vicdansız, tutarsız, umarsız, aklın dâhil edilmediği düşünce ve konuşmalarla bu hale geldik!
İnsan bedeni, yaşamda anlam yaratan araçtır. Ölümden sonra bırakılan değerler ve hatıralar önemlidir.
Bedenin geçici, etkilerinin kalıcı olduğunu söylüyorum.
Her insan iyi maneviyat bırakmayabilir.
Ancak tartışmalı konu şudur: İyileri korurken, kötüleri ne yapacağız?
İnsan tuhaf bir varlık değil mi?
İşte manevi hayatı imar eden değerler bu yüzden korunmalı…
Böylesi büyük sevgi kitlesi kuran bir kişinin hatırası saygıyı hak ediyor.
Özel hayatında yaşadıkları ve çocuklarına bıraktığı serveti kimseyi ilgilendirmemeli…
Bir kişinin ne kadar acı çektiğini, ne kadar derin duygular taşıdığını sadece kendisi bilir.
Nihayetinde bu dünyada acılar ferdî değil mi?