Maden Jeologları Derneği Başkanı Ahmet Şentürk, Çanakkale, Balıkesir, Ağrı ve Artvin’de toplam büyüklükleri 20 milyar doları aşan altın rezervlerinin olduğunu söyledi.
Dünyada bugüne her insanın doğumundan ölümüne kadar bir ham madde ihtiyacı olduğunu belirten Maden Jeologları Derneği Başkanı Ahmet Şentürk, bunun ise yer kabuğundan elde edildiğini ifade etti. Bu güne kadar bütün bunların kümülatif toplamının elde edilmiş olduğu kısım, yer kabuğunun 0 ile 70 metre aralığında olduğuna işaret eden Başkan Şentürk, “2 bin metreden bile maden üretiliyor. Yer kabuğunun kalınlığı, kara kıtasında 40 kilometreye kadar ulaşıyor. Denizde 20 kilometre gibi ortalamaları var. Biz daha çok yüzeyini çıkarttık demektir. Çanakkale Kirazlı’da, Balıkesir Gedik Tepe’de, Ağrı ve Artvin’de maden projeleri var. Bunlar hep ileri aşamada projelerdir. 1 veya 2 yıl içinde işletmeye açılabilecek. Bu saydığım projelerin toplam büyüklükleri 20 milyar doları aşıyor. Böyle bir ekonomik büyüklük Türkiye’yi harekete geçirecektir. Bütün ülkeler birbirinden hammadde almak zorundadır. Doğalgaz, petrol gibi ürünleri biz ithal etmek zorundayız. Bu anlamda bakıldığında o zaman bu ham madde sektörüne ne kadar katkı verebilirseniz? Sizin de ihtiyaç duyduğunuz ve mutlaka dışarıdan almak zorunda kaldığınız hammaddeleri onunla karşılayacaksınız. O sebeple ham madde üretiminin kesintisiz olarak yürütülmesi gerekiyor. Bunlar bizim ülkemizin yer altı kaynaklarıdır. Bu millet kendi yer altı kaynaklarından istifade etmesi en doğal hakkıdır. Bizim hepimize anamızın ak sütü gibi helaldir” dedi.
Çanakkale’nin Kirazlı bölgesindeki altın madeni ile ilgili yaşananların iletişim sıkıntısıyla alakalı olduğunu dile getiren Şentürk, “Aynı zamanda geleneksel olarak kaynağı, sebebi neyse, altın madenciliğine karşı, karşıt bir grubun bir anlamda tetiklediği ve geniş kitlelerinde çevresel katkılarla buna destek verdiği süreç yaşandı. Bazı şeyler orada göz ardı edildi. Bir kere orada yapılan faaliyetin geçici olduğu unutuldu. Oradaki faaliyetin ülkemizin çok kıymetli kurumların izinleriyle o aşamaya kadar getirildiği unutuldu. Orada yapılacak olan madencilik anlayışı bugün dünyada kabul edilen, sürdürülebilir madencilik dediğimiz, madencilik anlayışının en ileri aşamasının yapılacağı bir maden olduğu anlatılamadı. Çevre ile ilgili alınan tedbirler, yapılacak olan faaliyetin tamamen dış ortamla, çevre ile olan bağlantısının tamamen kesildiği anlatılamadı. Belki bu bizim eksikliğimizdir. Burada yapılacak olan faaliyette işin sosyal boyutunun da düşünüldüğü, yani orada çalışacak olan insanından o madenin ekonomik faaliyetini sürdürebilmek için oluşacak olan tedarik ihtiyacından tutun bölgenin sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, yapısına tamamen saygı duyularak oluşturulacak sosyal politikaları, bölgedeki projenin etrafındaki 8 köyde çok iyi anlatıldı. Ama projeye 40 kilometre uzaklıktaki Çanakkale’de anlatılamadı. Bunlar anlatıldığı zaman, burada yapılacak olan madencilik, insanlarımız tarafından iyi anlaşıldığı takdirde kısa bir zaman zarfında, burası tekrar aktif hale geleceği konusunda benim şüphem yok. Bulunan yer altı kaynağı bu memleketin ortak varlığıdır. Bunun üretilmesinden ortaya çıkacak olan kaynak, tamamen bu ülke içerisinde değerlendirecektir” diye konuştu.
Çanakkale’deki maden ocağının sahibi Kanada’daki bir firma, bir yabancı sermaye sahibi olduğunu belirten Şentürk, “Türkiye’ye güvenmiş, Türkiye’ye 2010 yılında Kanada’da, Meksika’da kazanmış olduğu paralarla, ben sizin ülkenize yatırmak istiyorum’ diyerek Türkiye’ye geliyor ve buraya yatırıyor. Buna daha sonra sorulduğunda ne iş yapacaksın diye ‘Ben madenciyim, bu konuda uzmanlığım var ve madenciliğe yatırım yapacağım’ diyor. Kanun çok açık. O zaman diyorlar, bir Türk şirketi kuracaksın. O da Türk şirketini kuruyor. Aslında Türk kamuoyunun, Türk milletinin, muhatap olduğu firma Türk firmasıdır. O firma kuruluyor ve onun üzerinden faaliyetlerini sürdürüyor. Bunun aslı şu, sermaye sahibinin yerli ya da yabancı olması arasında bir fark yok. Faaliyeti yürütecek olan firmanın kimliği önemli, o bir Türk şirketidir. O ne demektir? Sermayesi, varlığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin otoritesini kabul etmiştir. O şekilde burayı yürütecektir. Ne üretecek? Altın. O altın alınıp bir yere götürecek deniyor. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu ülke her yıl ortalama 160 ton altın ithal ediyor. Bunun sadece 40 tonunu bu ülkede üretiyor. Bizim hedefimiz, ülke olarak vatandaşlar olarak bu arada oluşan cari açığı kapatmaktır. Biz üretelim ki döviz verip bunları almayalım. Hiçbir yere gitmeyip, burada kalacak. İkincisi Merkez Bankası’nın alım önceliği, ‘ben bunu alıyorum’ dediği zaman başka yere satamazsın. Bizim merkez bankamız, döviz ödeyerek değil, TL ile alıyor. Onun da mevzuatı açık. Farz edin ki Merkez Bankası bu tercihte bulunmadı, altın nereye gidecek? Sen altın talebi olan bir yersin. Borsada bunlar sunuluyor, satılıyor. Bu boyutları ile bakıldığında buna bizim ihtiyacımız var. Bizim bütün bu madenlere ihtiyacımız var. Kaz Dağları deniyor, burada olmadığı herkes tarafından biliniyor. Bu kara propaganda ile ortaya atılan bir şeydir” şeklinde ifade etti.