İnanmak, inanç…
İnsanın en karmaşık duygularının başında gelir.
Kimi inancını gerekçelere dayandırır, gerçeklere ulaşma adımlarına…
Kimi de aklın dâhil edilmediği düşüncelere…
Daha çok ikincisiyle hareket edenler sadece kendilerine değil, içinde yaşadıkları toplumun bireylerine hatta toplum düzenine zarar verir.
Bir düşünceye güçlü bağlarla tutunmak, koşulsuz doğru kabul etmek inancın yanıltıcı yanıdır.
Kişinin bir varsayımı, iddiayı sezgileriyle “doğru” ya da “yanlış” kabul ettiği psikolojik bir durumdur.
İnanç merkezli düşünme biçimiyle hayat süren birisi için bilimsel kanıtların önemi yoktur.
Konumuz sadece bu değil. Ülke gündemine sıkça getirilen çocukların dini gerekçelere dayandırılarak istismara uğraması...
En can yakıcı tarafı da insani değerlerin oluşturduğu sosyal gruplara, evrensel değerlere katılamamış, kendi içinde sosyalleşme süreçlerini tamamladıklarını düşünen dini grupların bu durumu halen meşru görmesi…
Din, kaynağı vahye dayanan, insanın dünya ve uhrevi hayatını huzura erdirmeyi amaçlayan kurallar sistemidir.
İnsanın bu dünyada bulunma amacını anlamlandırmayı hedefler din…
Bunun için de “mutlak iyi” değerler koyar insanın önüne…
Erdem, ahlak, her canlının hayatını kutsal bilme gibi temeller üzerinden bu evreni ve içindekileri yaratanı, sonsuz güç ve otorite sahibi tanrıyı tanımayı, bilmeyi önerir.
Kutsal kaynaklara dayanan dinlerin mensuplarından bazıları, dinin bu rolünü mitlerle de paylaşır.
Tarih boyunca bu gerçek süregelmiştir.
Günümüzde yaşanan dini hayata sürekli tepki gösteren bu toplulukların “tarikat” adı altında sürdürdükleri kapalı yaşam biçimlerinden çıkan çirkinliklerin kaynağı da budur.
İslam dini özelinde; Müslüman, Kur’an ve hadisleri dinin kaynağı kabul ederek Allah’ın rızasını kazanmayı hedefler. Bunun için bireysel ve toplumsal görevlerini yapmaya gayret eder.
Ancak dine dayandırdıkları hayatlarına baktığımız bu insanların söz ve eylemleri, karanlık düşüncelerin eseri gibi görünüyor.
O gruplar, yaptıklarıyla tanrıya değil, tarihe tapıyormuş izlenimi veriyor.
KONU BASİT DEĞİL
Henüz oyun çağındaki bir kız çocuğunun evlendirilmesine öfkelenen herkes haklıdır.
Ancak bu öfke sadece bu olaya yönelirse iddia ediyorum; suçlular yargılanıp cezalandırıldıktan sonra unutulacak!
Konu bu kadar basit değil.
Yazıma “inanç - din” tanımı ve anlamıyla girmemin nedeni buydu.
Bu insanlar inanmış kişiler. Buna kuşku yok. Ancak neye inandığı kuşku götürür.
İnanç, bazılarını huzura kavuştururken bazılarını da karanlığa gömer.
Yani inanç hem kurtuluş hem felakettir.
İnsanın neye, nasıl inandığı önemlidir.
İşte geldik en önemli yerine…
Bu olaylar, adli yönüyle ele alınıyor. Ancak, konunun özüne, derinliğine inilmiyor.
Bu tartışmalarda İlahiyat fakültelerindeki bilim insanlarının görüşleri yok. Sorulmuyor, söyleyenlerin sözleri de ciddiye alınmıyor.
Sadece kendi dünyalarda kutsal bildiklerini “din ve inanç budur” diye tanımlayıp yaşayanlara bakın.
Çoğunda ilahiyat hocalarına düşmanlık vardır.
Genellikle karakteri bozuk “tarikat lideri” hakkında gerçeği ifşa eden ilahiyat hocası onca ilmine, inancındaki istikrarına bakmaksınız “günah keçisi” yapılır.
Hatta inançsız, zındık, kitapsız, mezhepsiz, ajan, ortalığı karıştıran deccal… Daha onlarca dini inanç sözcükleriyle suçlamalar…
Dini hayatı, sadece siyasi otoritenin uygulamalarına bağlayarak değerlendirme anlayışı yaygınlaştı.
Toplum düzeninin işleyişindeki her sorun dine bağlanıyor.
“Din kimsenin tekelinde olamaz. Benim dinim bana, senin dinin sana…” yaklaşımıyla işine gelen her düşünceyi dini kalıplarla kıyaslayanların dünyasında yaşıyoruz.
Evet din kimsenin tekelinde olamaz. Her akademik disiplin gibi ilahiyat (teoloji) alanında ömür vermiş bilim insanlarının da dinle ilgili konuşmasına itibar edilsin.
Ancak ilahiyatçılar da biliyor ki, söyleyeceklerine toplum hazır değil.
Din, tarikat lideri olduğunu iddia eden basiretsizlerin eline bırakıldıkça bu toplum gerçekleri duymaya hiçbir zaman hazır olmayacak.
Din mitlerle, mesellerle, masallarla, 5 yaşındaki çocuğun zekâsından çıkan saçma hikâyelerle eş değerde tutulmaya devam edecek.
Daha da kötüsü hem kişisel hem toplumsal hayatımızı karartmaya…
Allah’ın insana bıraktığı alanları, beşeri ilişkilerini, medeni hallerini, evlilik, boşanma gibi kararlarını bireylerin elinden alarak kendine kutsallık yükleyen din tacirleri yönetmeye devam edecek.
Zaman şimdi…
İşte şimdi din adına çocukları evlendirenler inanç tacirlerinin kıyameti olmalıdır.