Balıkesir Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Fatih Satıl, Türkiye’nin 21. yüzyıl eğitim ve öğretim politikalarına yönelik tavsiyelerde bulundu.
Prof. Dr. Fatih Satıl, geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu tarafından öğrencilere 21. yüzyıla uygun kabiliyetlerin kazandırılmasına yönelik eğitim taslağının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sunulduğunu belirterek, “Söz konusu bu belgenin ayrıntıları henüz açıklanmasa da akademik hayatımın 15 yılını Türkiye’nin köklü eğitim fakültesi Necatibey Eğitim Fakültesi’nde geçiren ve dekanlık yapmış birisi olarak bazı tekliflerim var. Millî eğitime maddî olarak ciddi yatırımlar yapıldı. Akıllı tahtalı, muazzam teknolojik derslikler, okullar inşa edildi. Tabletler dağıtıldı. Ancak bütün bu bilimsel, teknolojik ve fizikî yenilikleri yaparken eğitimin terbiye kısmını ihmâl ettik. Yani biz çocuklarımızın zihinlerini bilgiyle doldurarak diploma sahibi yapmanın peşinde koşarken, onların gönül dünyalarını yeterince doyuramadık. Oysa gelenek ve kültür dünyamız, gençlerimizin gönül dünyasına hitap edecek millî ve manevî değerlerle dolu. Maddî ve manevî değerler, örf, adet, gelenek ve görenekler millî kültürün temelini oluştururlar. Bu değerlerle uzaya mı çıkacağız demeyin. Unutmayalım ki manevî ve kültürel değerler maddî kalkınmanın ikinci gücüdür” dedi.
Prof. Dr. Satıl, “Eğitim-öğretim politikalarımızda gençlik için millî bir ruh, ideal ve inanç aşılayacak hedefler belirlemeliyiz” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Programlar ve müfredatlarda bu hedefleri hayata geçirmediğimiz müddetçe eğitim alanında ulaşmayı düşündüğümüz noktayı yakalamamız imkansız görülmektedir. Bu sebeple kendi özümüzden beslenecek bir yapıya dönmemiz gerekir. Batının değerlerine göre tanzim edilmiş batıcı bir sistemin bize vereceği bir katkı olamaz. Yeni müfredatta, talebelerin sadece aklını değil, kalbini ve gönül dünyasını da doyuracak programlar gerekiyor. Unutmayalım ki sadece kalbini besleyenler mutaassıp ve bağnaz olurken, yalnızca aklını besleyenler ise şüphelere düşerler. Bu çerçevede ders kitaplarının bu değerlere göre yeniden ele alınması, ölçme ve değerlendirme süreçlerinin de bu değerlere uygun olarak üst seviye düşünme ve ürün ortaya koyabilmeyi destekleyecek biçimde kurgulanması gerekir. Tabiî bütün bunların sahadaki uygulayıcısı olan eğitimcilerin eğitimini de unutmamak lazım. Benzer şekilde öğretmen yetiştiren kurumların ders müfredatlarında da bu istikamette değişikliklerin yapılması gerekiyor”.
Satıl, “Gençlik için teknolojiyi güvenli ve doğru kullanımını sağlayacak çözüm yolları bulmalıyız. Eğitimde teknolojinin yoğun olarak kullanılması ve özellikle şu salgın sürecinin etkisi ile daha da dikkati çeker boyuta ulaşan teknoloji bağımlılığı konusunda gençlerimizin teknolojiyi güvenli ve doğru kullanımını sağlayacak bir çözüm yolu bulmamız gerekiyor. Aksi takdirde gençliğimizi sanal dünyadan gerçek dünyaya çekmemiz zor gibi görünüyor. Sonuç olarak, eğitim ve öğretim politikalarımızın gençlerin ruh ve kalbini besleyip akıllarını aydınlatacak şekilde tasarlanması elzemdir” dedi.