2016’da bit pazarından 5 liraya aldığı mektupların sahibini araştıran akademisyen Dilek Kaya, bu kişinin 1974 yılında bir dağ gezisinde ölen 19 yaşındaki Kazım Küçükalp olduğunu öğrendi. “Çok yönlü bir genç” olarak tanımladığı ve mektupları okudukça yakınlık duyduğu tıp fakültesi öğrencisi Kazım’ın izini sürerek bu "karşılaşma" hikayesini belgesele dönüştüren Kaya, projesiyle pek çok ödüle layık görüldü. Aradaki 42 yıla rağmen Kazım’ı arkadaşı gibi gördüğünü belirten Kaya, “Bu hikaye sanki anlatılmak isteniyordu” diyerek belgeseli herkese açık internet platformuna yüklediğini belirtti.
Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Dilek Kaya, 2016 yılında İzmir’deki bit pazarından 5 TL’ye aldığı mektupların merkezindeki kişiyi araştırmaya koyuldu. Tesadüf eseri, mektupların sahibinin 1974 yılında bir dağ gezisinde ölen 19 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi Kazım Küçükalp olduğunu öğrenen Kaya, sırasıyla Kazım’ın ağabeyine, lise arkadaşlarına, dağ gezisine onunla birlikte giden dağcılara ve Kazım’ın hayatını kaybettiği Altıparmak Dağları’nın civarında yaşayan Artvinli köylülere ulaştı. Bu ilginç karşılaşmayı belgesele dönüştüren akademisyen, projesinde hem “çok yönlü bir gençmiş” diye tanımladığı Kazım’ı, hem 70’li yılların gençlik kültürünü, hem de dönemin dağcılık koşullarını anlattı. Kaya’nın belgeseli önemli ödüller alırken, pek çok festivalde gösterildi. Doç. Dr. Dilek Kaya, pandemi sürecinde belgeselin daha geniş kitlelere ulaşması için filmi internet ortamına yükledi.
Araştırınca, listede Kazım’ın adını gördü
Kazım’la 42 yıl sonra birkaç mektup sayesinde “tanışma” hikayesini anlatan Kaya, “2016 yılında Halkapınar bit pazarında dolaşıyordum. Orada bir yer sergisinin üzerinde eski plastik bir kimlik cüzdanı gördüm. Üzerine Hacettepe Üniversitesinin logosu vardı. Yanında da bazı mektuplar duruyordu. Mektuplar 70’li yıllarda yazılmıştı. Bunları 5 liraya aldım. Evde mektupları okurken, hepsinin birbirleriyle bağlantılı olduğunu fark ettim. Mektupların merkezinde de Kazım Küçükalp diye, 1974 yılında Ankara Fen Lisesi’ni bitirmiş, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisi bir genç vardı. Okudukça o genci anlamaya başladım. Ailesini ve arkadaşlarını tanıdım, onları çerçeveleyen atmosferi gördüm. O gence bir yakınlık duymaya başladım. Mektupların içerisinde ayrıca, 1974 yılında ODTÜ Dağcılık Kulübü tarafından Kaçkar Dağları ve Altıparmak Dağları’na düzenlenecek bir gezi daveti mektubunun Kazım’a yollandığını gördüm. Bu mektup çok ilgimi çekti fakat mektuplar o gezi davetinden sonra bitiyordu. Kazım’ın o geziye katılıp katılmadığını bilmiyordum. Kazım’a ve o dönemin gençlerine karşı sempatim artınca internette araştırmak istedim ve karşıma Türkiye’deki dağlarda ölen dağcıların listesi çıktı. Orada Kazım’ın adı vardı. Emin olamadım ama davet mektubunda bir irtibat adresiyle birlikte bir isim daha vardı. O isme ulaştım ve şahıs, Kazım’ın 1974 yazında Altıparmak Dağları’ndan düşerek öldüğünü söyledi” diye konuştu.
“Kazım hayat dolu biriymiş”
O telefonun ardından Kazım’ın henüz 19 yaşındayken öldüğünü anladığını belirten Kaya, “Bunu hazmedemedim. Mektuplardan tanıdığım kadarıyla o hayatın bu şekilde bitmesine çok üzüldüm. Kazım çok iyi bir eğitim almış bir gençmiş. Onun da ötesinde sadece çalışkan ve bilgili bir genç de değilmiş. Aynı zamanda basketbol oynuyor, müziğe meraklı, şiir yazıyor, dağcılıkla ilgileniyor. 70’lerin Rock gruplarını takip ediyor, hatta okulda bir müzik grupları da var. Biraz da yaramaz ve maceracı biriymiş. Hayat dolu biriymiş. Öyle bir hayatın o şekilde kesildiğini öğrenmek beni şoke etti. Biraz duygusal bir tepki vererek Kazım için bir şey yapmak istedim. Akademisyen olduğum için bir yazı yazmayı düşündüm ancak okuldaki arkadaşlarım bu karşılaşmayı belgesel yapmamı önerdi. Onlar da desteklerini verince kendimi bir anda belgesel için uğraşırken buldum. 2 yıl proje ile uğraştım. 2018’de Kazım’ın ve o dönemin gençliğinin hikayesi ortaya çıktı” sözlerine yer verdi.
“Bu hikaye anlatılmak isteniyordu”
Belgesel çekimlerinde Kazım’ı tanıyan pek çok kişiye ulaşan Kaya, bu süreci şu sözlerle anlattı: “İlk önce mektupta yazan adrese gittim ve sora sora Kazım’ın ağabeyine ulaştım. Kazım’ın anne ve babası vefat etmişti. Ağabeyinden pek çok şey öğrendim. Belgesel için dokümanlar elde ettim. Mektupların birçoğu, Kazım’ın lise arkadaşları tarafından gönderilmişti. Onlara hemen ulaşamadım. Tam devam edemeyeceğimi düşündüğümde, kitaplığımda küçük bir ajanda gördüm. Ne zaman aldığımı bilmiyordum. Ajandaya baktığımda onu da mektuplarla birlikte aldığımı ve ajandanın Kazım’a ait olduğunu fark ettim. İçinde Kazım’ın notları, yazdığı şiirler ve arkadaşlarının numaraları vardı. Bir kişiye ulaşabildim ve o kişinin sayesinde diğer arkadaşlarıyla iletişime geçtim. Yani bu hikaye anlatılmak isteniyordu. Kazım’ın arkadaşlarından 70’li yılların gençlik kültürünü daha iyi öğrendim. Öte yandan kazanın olduğu dağ gezisine giden dağcılar ve dağa çıkmak için gittikleri Artvin’deki köyde yaşayan insanlara ulaştım. 70’lerde dağcılık yapan kişilerden o yıllarda ne zorluklarla dağcılık yapıldığını öğrendim. Kazım, hayattayken karşılaştığı herkeste bir iz bırakmış. 40 yıl sonra hala bir şekilde insanlara dokunan ve yaşayan bir karakter. Köydeki insanlar Kazım’ı capcanlı anlattı. 40 yıl önce belki 5 dakika gördükleri genci bu kadar net hatırlamaları, ölümüyle bu kadar sarsılmaları beni çok etkiledi. Ortaya Kazım’ın ve 70’li yılların gençlik kültürünün hikayesi ile Türkiye’de dağcılığın tarihine ilişkin bir belge çıktı.”
“Kazım, 40 yıl sonra çok sayıda insanın arkadaşı oldu”
Kazım’la karşılaşmasının kendisini çok etkilediğini söyleyen Kaya, “Bu yolculuk, benim için bir daha tekrarı olmayacak bir deneyimdi. Hala soruyorum; neden Kazım’la karşılaştım? Niye bu kadar önemsedim? Bu soruların net bir cevabını bilmiyorum. Ya her şey tesadüf, ya hiçbir şey tesadüf değil. Kazım’ı tanıdıkça, fiziksel olarak aynı yerde bulunmasak da ona kendimi yakın hissettim. Onunla çok iyi bir arkadaş olacağımızı hissettim. ‘Kazım senin için ne?’ diye sorsalar, dilime ilk gelen şey ‘arkadaşım o benim’ olur. Onu hiç unutmayacağım. Benim için hep özel kalacak bir arkadaş. Filmi izleyenler de aynı şeyi hissediyor. ‘Kazım artık bizim de arkadaşımız’ diyorlar. Kazım, 40 yıl sonra sadece benim değil, çok sayıda insanın arkadaşı oldu” dedi.
Belgesel internet ortamında yüklendi
Belgeselin 2018 yılında tamamlandığını hatırlayan Kaya, “TRT Belgesel Ödülleri’nde Kültür ve Turizm Bakanlığı ödülünü aldık. Daha sonra yurt içinde festivallerde finalist olduk. Bu yıl Antakya Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülünü aldık. Amerika’da Baston Türk Festivali’nde Mansiyon Ödülü aldık. 2019 daha çok festivaller yılı oldu film için. Özel bazı gösterimlerde yer aldık. Pandemi sürecinde evlere kapandığımız dönemde, filmi açık bir şekilde yayınlamak istedim. Hikayenin daha fazla izlenebilmesi için 2,5 ay önce Vimeo’ya belgeseli yükledim. Sanırım festivallerde izlendiğinden çok daha kişi tarafından izlendi ve güzel geri dönüşler oldu” diye konuştu.
“Dağlarda bir izi olsun”
Kaya, “Arkadaşım” dediği Kazım Küçükalp’e ait eski fotoğraflar ve mektuplara adeta gözü gibi bakıyor. Kazım’ın Altıparmak Dağları’nda çekilen son fotoğrafını çalışma masasına koyan Kaya, 19 yaşındaki gencin öldüğü dağdaki bir kaya parçasına, onun için plaket de hazırladı. Kaya, “Kazım’ın dağlarda bir izi olsun istedim” ifadelerini kullandı.