Doğanın yeniden uyanışı olan ‘bahar’ mevsimine girdiğimiz şu günlerde her sabah gökyüzünün maviliği seriliyor önüme. Güneş, beyaz bir martı gibi süzülerek usul usul dokunuyor bana. Gözlerimi kamaştırsa da; yine de yeşil ve mavinin hiçbir tonunu kaçırmamak için güneş gözlüklerimi takmadan, gökyüzüne bakıyorum uzun uzun… Uçsuz bucaksız bir mavilik, olabildiğine sakin, olabildiğine durağan. Sanki şefkatli bir ana gibi, sükunetle beni izliyor yukarıdan. Sonra denize çeviriyorum gözlerimi. O da, yaramazlık yapmaya hazırlanan bir çocuk gibi, yavaş yavaş dalgalanıyor. Serin bir esinti yüzüme çarpıyor. Yeşilin her tonunu görebildiğim Kazdağları ve bahçelerden yayılan mis gibi çiçek kokularının insanı büyüleyen muhteşem ahengi bana Edremit Körfez’inde yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu bir kez daha hissettiriyor. Bütün bu güzellikler, şehir merkezine adım attığımda, yerini çılgın kalabalığa bırakıyor. Gürültü ve koşuşturmaların yaşandığı caddeleri geçip işyerime ulaştığımda ise, o sakin dünyanın çok uzakta kaldığını hissediyorum. Hemen hemen her gün, cinayet ve şiddet haberlerini görüp, duydukça omuzlarıma büyük bir ağırlık çöküyor. O an, çok uzun bir yoldan gelmiş, yaşlı birinin ruhumda gezindiğini hissediyorum. Resmi verilere göre 2013 yılında 28 bin kadın şiddete maruz kalırken, 95'i hayatını kaybetmiş. Resmi olmayan rakamlara göre ise Türkiye'de kadın cinayetleri son 10 yılda yüzde bin 400 artış göstermiş. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2013'ün sadece ilk dokuz ayında bu rakam 842'ye ulaşmış durumda. Av. Halime Şanlı’nın da dediği gibi, “Hükümet tarafından kadına yönelik şiddete karşı ciddi ve kapsamlı bir eylem planı hızla hayata geçirilmelidir. Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamalar ile kadına karşı her türlü şiddet davalarında uygulanan haksız tahrik indirimleri kaldırılmalı, TCK'nın 29. maddesi uygulanmamalıdır”. Bunun yanı sıra en önemli bir hususta toplumun ruh sağlığıdır. Bugün midesi veya kalbi ağrıyan bir insanın doktora gitmesi ne kadar doğal ise, ruhsal sorunlar yaşayan bir insanın da ruh ve sinir hastalıkları uzmanına gitmesi o kadar doğaldır. Ancak ruhsal rahatsızlığı olan birinin, hala daha ‘deli’ damgası yediği toplumumuzda, psikolojik tedavi görmekten kaçınıldığı sürece, bu tür cinayetlerin ve şiddet olaylarının yaşanması da normaldir. Ancak şu unutulmamalı ki, bir anlık öfke ve sinir krizi sonucu, yitip giden o canları bir daha geri getirmemiz mümkün değildir ve son pişmanlık fayda etmez.
GÜZELLİKLER VE ACI GERÇEKLER
Paylaş