Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç, İzmir’de meydana gelen ve 114 kişinin hayatını kaybettiği bin 35 depremin ardından sosyal medya üzerinden yapılan manipülasyonlara ve bilgi kirliliğine karşı uyararak, "Bir bilgi ya da fotoğrafın kaynağını sorgulamadan, doğruluğundan emin olmadan paylaşmayın" dedi.
Depremin meydana geldiği andan itibaren doğru bilgi ve haberlerin yanı sıra özellikle WhatsApp gruplarında ve sosyal medyada ses kayıtları, bilgiler, fotoğraflar gibi birçok asılsız içerik de yer alıp doğruluğuna bakılmaksızın paylaşıldığı için hızla yayıldı. Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç, doğal afetler, salgın gibi kaosun, korkunun ve belirsizliğin iç içe geçtiği dönemlerde yükselen kaygı ve korku, duygusallaşma eğiliminin yanlış bilginin yayılımını hızlandırdığını belirterek, "Kaynağı doğrulatmak çoğu zaman mümkün olamayabiliyor ve çok hızlı içeriğe maruz kaldığımız için bir ileti, tıpkı virüs etkisi gibi 5 dakikada milyonlarca insana ulaşabiliyor" diye konuştu.
Doç. Dr. Alikılıç, "Hepimiz zaman zaman da olsa bu tuzağa düşüyoruz. Doğal afetlerin yaşandığı dönemlerde bunlarla ilgili yanlış bilgiler ve bilgi çarpıtma ile mücadelenin gerçek anlamda başarıya ulaşabilmesi için bireylere büyük görevler düşüyor. Doğruluğundan emin olmadığınız içeriği lütfen paylaşmayın. Paylaşım öncesi kendinize bazı sorular sorun. Gönderilen veya ulaşılan her bilginin, içeriğin hemen doğru kabul edilmemesi ve bunların kaynaklarının iyi araştırılıp bireyin kendi zihin süzgecinden geçirilmesi büyük önem taşıyor. Salgın, deprem gibi durumlarda ilgili konulara dair sosyal medyada dolaşan asılsız bilgilere itibar etmek yerine alanın uzmanlarının ve kamu otoritelerinin açıklamalarını takip etmek büyük önem arz etmekte" şeklinde konuştu.
İçeriğin kaynağını doğrulatmak
"Bu konuyla ilgili nasıl mücadele edebiliriz" sorusuna da yanıt veren Özlem Aşman Alikılıç, "İçeriklerin kimler tarafından paylaşıldığına dikkat etmek, güvenilir kurum ve kuruluşların kaynaklarına ve bilimsel kaynaklara itibar etmek, güvenilir kaynakları belirlemek ve sadece onlardan gelen verileri paylaşmak, içeriklerin paylaşım amacının ne olduğunu anlamaya çalışmak, içeriklerin kaynaklarını doğrulamak ve sadece doğruluğundan emin olunan içerikleri paylaşmak, paylaşımlarını gördüğümüz içerikleri beğen, paylaş gibi butonlara tıklamadan önce içeriğinin iyi anlaşıldığından emin olmak, varsa çeşitli bilgi doğrulama sitelerinden içerik doğruluğunu kontrol etmek, kötü söz (hakaret, küfür, kin ve nefret söylemi, vb.) olan içeriklerle ilgili bir paylaşım yapmadan önce hukuki sonuçlarını bilmek, şüpheli durumları ilgili kurumlara bildirmek gibi yöntemleri tercih etmeliyiz. Yanlış haber veya içerikleri yaymanın, iyi niyetli de olsa paylaşmanın toplumsal korkuya, kaosa sebebiyet verebileceğini, insanların ruh ve beden sağlığını etkileyeceğini unutmamalıyız" diyerek afet ve salgın gibi kriz ortamlarında insanların duygusallığının arttığı bir zamanda olduğumuzu unutmadan sosyal medya ortamlarını kullanmamız gerektiğini vurguladı.
İyi niyetleri istismar eden sahte içerikler
Bugün en yaygın haberleşme ağlarından biri olan WhatsApp aracılığıyla dolaşıma sokulan fotoğraf, video, ses kaydı ve yazılı mesajların yayılma hızının bazen diğer sosyal medya platformlarından çok daha hızlı ve etkili olabildiğini de hatırlatan Doç. Dr. Alikılıç, "Tamamen masum his ve amaçlarla sadece gelen bilgiyi paylaşarak iyi niyete hizmet etmek isteyen ya da sadece manipülasyon yapmak ve örgütlü amaçlara hizmet etmek isteyenler de WhatsApp’ı yoğun şekilde kullanma eğiliminde olabiliyor. Dezenformasyon, manipülasyon, yalan haber, sahte içerikler, çalıntı görseller, nefret söylemi ve iftiranın sosyal medyada ulaştığı boyut, dünyanın bütün ülkelerinin eğilmek zorunda kaldığı temel bir problem. Dünya Sağlık Örgütü, Covid-19 ile ilgili insanların ihtiyaç duyduklarında güvenilir kaynaklar ve güvenilir rehberler bulmasını zorlaştıran bilgi kirliliğiyle karşılaşmasını ’İnfodemi’ olarak adlandırıyor. İnfodemi, salgınla ilgili bilgi kirliliği içinde yanlış, yanıltıcı, doğrudan uzaklaştırıcı hatta sağlığa zararlı bilgiler de barındırdığı için günlük hayatta en az virüs kadar etkili ve tehlikeli olmakta ve insanların sağlığını tehdit etmekte. Bilinmeyenlerin çok olduğu kaos dönemlerinde bu tür durumlara sıklıkla maruz kalınıyor. İşte bu yüzden, insanların doğru bilgi edinebilmesi noktasında en az salgınla mücadele kadar bilgi kirliliğiyle yani infodemiyle mücadele edilmesi de gerekli hale gelmiş durumda" dedi.
Sosyal medya okuryazarlığının önemine de dikkat çeken Özlem Aşman Alikılıç, "Bu bağlamda da artık her biri birer içerik üreticisi ve tüketicisi formuna dönüşen bireylerin bilinçlendirilmesi kritik önem taşıyor. Bir taraftan sosyal medyada salgın, deprem ve benzeri durumlara dair dolaşıma giren içeriklerin her zaman salt gerçeklere dayanmayabileceği bilinciyle eleştirel bir gözle okunması ve analiz edilmesi, diğer taraftan da kendi hesapları üzerinden gerçek bilgiye dayalı içerik oluşturabilmelerini sağlayan bir mekanizma oluşturulması önemli" diye konuştu.